6 Eylül 2007 Perşembe

TÜRBANI ÇIKARILACAK İLKLER:yonetenler

*kara kitap ve silah bu Ülkeyi yÖnetme ve muhalefet etme
/karsilikli misyonunun/ araÇlari.
*sistem en onemli payandalarını /dünyanin yari nüfusunu/ böyle besliyor çünkü.
*sünnet edilerek beden bütünlüğüne müdahele edilmiş kişilik daha sonra yakasını dinden kurtaramıyor.Bu mini mini devletciklerden olusan devlet te oyle.
*en az 8 ay, 2 yil ve savaskanlik için yıllarca kontrolde tutulan gıdım gıdım kolecilikle ödülendirilen bu egretileme-payanda kişiliğin dinden arınmak işine gelmiyor.Babasi devletin de.
*cenaze torenlerinden ibaret biraraya gelişler tarihimizin vazgeçemediği dayanaklarıdır.Hala anma torenleri ile yeni oluşumların temeli atilir.
*Ve ölünün karısının biriktirdiği fotolarla yüceltilmesi, acili, saygili, cocuklarını iyi yetiştirmiş dul kutsamasıyla başlatılan başı açık karısına övgü yeniden ayni yolun yolcularını devşirir.
*Bu arada başı açık olsa kaç yazar bu kadınlar kah hatırat derleyicisi, kah ter silen kah hap saatini elinde bir bardak suyla ağza sokan olarak göreve devam ettirilir. Bu cam tavanlar türbanın ta kendisidir. Biz boyle değerlendirmekteyiz.
*türban meselesi haciya gitmekle eşdegerdir zihnimizde.
Hac farızası turlarının mudavimi politikacıların ve karşı muhalefetinin türbanları önceliğimizdir.
*kendi beden bütünlüğüne taarruzu dillendirmeyen bir özgürlükçü sol olabilir mi?
İktidara götürmeye endeksli itirazın içeriğiyle baği kopuyor.
Degilse işkence reabilitasyonu sayısı kadar işkenceci yargılaması olurdu.
Türban mi taktı davalar?
*Yargiya gitmemek de reabilitasyonun doğal sonucu mu?
*12 eylül hırpalanışı,tarafimizdan uğrayanları mazur görmeye endekslendiyse bilinmeli ki öncesinin bizde saklı değerlerine gölge olmasın diyedir.
*Ama biz feminist aktivist özgürlükçü solcu kadınlar kendi işaret ettiklerimiz üzerinden politika yapacağız, payandacıların değil.

Türbanli ilahlar horgordugumuz oncelikler dir.

*Ozgurlukcu solcu kadinlardan biriyim, ayrica da feminist aktivist aklim bunlari anlattirdi.
Bir de bu koseden bakin demeye getirdim. aysen

3 Eylül 2007 Pazartesi

KAF:KUZEY ANADOLU FAY HATTI

Arap Kaysağı (Plakası)’nın Avrasya Kaysağını ittirmesiyle oluşan kırık
hattına Kuzey Anadolu Fay Hattı, kısaca KAF diyoruz.
Dünyamızın merkezi sıcak mağma yani enerji deposu...
Kabuk-mantoyu zorladığı yerlerde; bilinen kaysaklar kenar kenara
geldiği diğerini iteliyor.. KAF bunlardan en önemlisi.. Jeologlar görür,
bilir ve hipotezler ileri sürerler.. İhsan Ketin hocamızın hipotezidir
KAF .artık bir gerçekliktir. KAF’ın yan kolları her taraftan
birbiriyle el ele kol kola sırt-sırtadır. Biz de onların üstünde yaşarız.Ve
jeoloji artık mühendislik disiplinidir günümüzde. Bir jeoloji
mühendisi, araziye bakınca milyar yıllık yer kabuğu ile flört eder...
Okyanustaki fay kırılması ve dalgaların depreşimi ile ortaya çıkan
Japonlarca tsu = liman, nami = dalga sözcüklerinden türetilen liman
Dalgası = tsunaminin sebep olduğu 200 bin ölüye varan kırımdan söz açarak
sizlerle tanışıyoruz 2005’e girerken...
Hani yazın sahilde yatıp güneşlenirken birden dalga büyük büyük vurur
Kumsala, hemen denizin açıklarına bakarız.. Aaa. büyük bir gemi
geçiyor açıktan deriz. Ya da kocaman bir yolcu vapuru geçiyormuş
deriz.
Oysa o vapurun içindekiler geçtikleri yerde denizi kıpırtısız
seyrederler. İste açık denizdeki vapurun suya gömülen kısmının oluşturduğu
suyun yer değiştirme hareketidir dalganın büyüme sebebi.
Bebeğimiz kumda oturuyorsa yana devriliverir, koşar alırız onu kucağımıza...
Denizin ortasındaki dalgaların farklı depreşimi kıyıya ulaştığında liman
dalgası olur; güçlü, yıkıcı, kıyıcı bir hal alır, kırım olur...
Anadolu çevresi denizleri için bilinen en eski depreşim 3600 yıl önce
yani M.Ö. 596’da olmuş, Didim, Dalaman, Fethiye, Şarköy, Yalova’da
izleri tespit edilmiştir.
(57.Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildiri Özleri Ktb. syf.11)

Doğal enerji bildiğini okur, küçük uyanıklıklarla onu kontrole
uğraşsak ta. ancak kaçacak zamanı yakalayabiliriz.
Kadın yeryüzündeki en büyük üretici güçtür. Her şeyi içinde
barındırır, yeniden, yeniden üretir. Hayat-ölüm-hayat döngüsünün tasarımını
yapar. Bu enerjiyi yönetmekle-sınırlamakla-yok saymakla metaforik ilahi
güçler, kitleleri ancak sürüklerler.
İnsanlık tarihi boyunca kadınlar pek te kulak asmadan piramitleri insa
edenlere Nil’de yıkanırlar, saçlarını yağlar, tarar ve çiçekler takarlar.
Pes peşe inşa edilen 7 dünya harikasına dudak büküp 8’inci harika için ömür
çürüteni yoktur. Kıstırılmışlığını, ketlenmişliğini dışa vururken çıkış
yollarını üretir. İnce oyalar, çiçek bezeli yastıklar ipir ipir
örgülü uçkurlarla sunarken sevgiyi; kan, ağıt, özlem kokan acıyı
gözyaşı olarak ayaklarına damlatır, kilim tezgahını tekmelerler.
Psikolojiyi, sosyolojiyi, antropolojiyi, dil bilgisini nesilden nesile taşıyan
fildişi ansiklopedilerdir kadınlar.
Doğu Asya’da kırıma uğrayan tatil beldelerinden geriye kadınların
Bildiği: o coğrafyada hayatta kalmanın denenmiş metotları dışında
hiçbir şey kalmadı. Sepet, saz örme, bataklıktan yararlanıp yeni ev, kap
kacak yapma, avuçlarında kaynatma çorbayı, belki kokmus baliktan
tütsülü börek yapmayı sürdürecekler.
Hayat-ölüm-hayat döngüsünün bildik kurgusuna tanıdık tanıdık uymanın
eşsiz önderliğini, oranın kadını durduğu yerden yapacak, yaratacak, devam ettirecektir.
Magma ne yapıyorsa kadın karşılığını verecek aşık olacak, soğuyan magmaya inat
sıcacık üretken insanlarla dolduracaktır kaysakların üstünü. Çiçekler takacak saçlarına, yıkanacak sahilde ve tsunamiden para cebellez edecekleri görmezden gelip kendi işine bakacaktır. Bizim, hepimizin her yerde yaptığı gibi..
İşimize burnunuzu sokmayın. Biz bildiğimizle başlayacak yeni
bilgiyi öğreneceğiz.Ve mağmaya kafa tutacağız...

Ayşen Hadimioğlu
30.aralik.2004 ankara

2 Eylül 2007 Pazar

TAHTEREVALLİYLE TERAZİ

TAHTEREVALLİ’YLE TERAZİ
Mağdurluk, yoksulluk ve ezilmişlik sebep olanın alçaklığını resmeder. Su halkın mağduru daha kotudur demek genel olarak alçakların elini güçlendirir. Bir halkın kültürel, töresel ve ahlaksal durumu: mağdura , emanete, korunmasıza, yoksul ve hastaya ve bedensel engelliye ne yaptığıyla ölçülür. Asçının kepçesi, mühendisin uygulaması ilk sokakta veriverir ipucunu. Altta kalanın canı çıksın sa ipucu, ruhlar satılıktır.
Tahterevalli (Farsça) çocukların sosyal adalet duygularının gelişmesinde önemlidir. Karsısındakini yukarıda; kendisini yerde tutmayı, hooop yukarı uçmayı, elleri ile tutamaca yapışıp ayağıyla yeri tepmeyi ve bunların hepsini birbiri için yapmayı. Su gibi şıkır şıkır gülerek.

Yukarı-aşağı iner çıkarken göz ayrılmaz karsısındakinden. Tahterevalli harikadır. Arkadasın senden daha ağırsa ona göre, daha acemiyse ona göre, daha az dengeleyebiliyorsa kendini ona göre davranırsın. Böylece tahterevallinin ve ortaklaşmanın, yani insan olmanın keyfini yasarsın.
Az gelişmesi istenen çocukların parkı da, tahterevallisi de olmaz. Oyuncaksızlık, parksızlık, besinsizlik ve dayaklı ve tahterevallisiz -arkadaşsız çocukluk, gelişmesin diye dayatılır onlara, kolayca ezmek için.
TERAZİ; çocuk parklarında hiç bulunmaz ama ilk elde haddini bildirir çoluk çocuğa.

50 gram seker, ay çekirdeği ya da bu paraya hiç biri? deyiverir bakkal amca. Sakızla doritosun incedir tartısı.
Çikolatanın yaklaşılmaz hiç yanına.

TAHTEREVALLİ boşken bir tarafı hep aşağıdadır?
TERAZİ boşken; dengededir.

Şiddetin Cinsiyeti Erkektir


Şiddetin cinsiyeti erkektir

AYŞEN HADİMİOĞLU

( kutsala ) TECAVÜZ( kamusala ) LİNÇ.
İKTİDARIN OLMAZSA OLMAZLARI ve bunların kullanım katsayıları:
Birbirini dövme kapasitelerine göre hiyerarşik sıralanan kişiler, şiddeti kullanırken de maruz kalırken de algılayamazlar. Zira iktidar ortağı, rakibi ya da payandası olmak için hedefe kilitlenmişlerdir.
Efendi benlik en alttan en üste kadar bunu kutsar. Ve yanılsamalarla kendini garantiler ve yeniler.
Ev içi kutsaldır. Hanenin efendisinin görevi iktidarını kurmak, devam ettirmek ve büyük reisten her an ikinci emri beklemektir. Doğduğu günden itibaren beleş verilen itibarın beslenmesi ve kullanımıdır bu. İtibar da iktidar da şiddete teşnedir.
Evde uyuyan hastaya da ibadete de dışarıdaki adamın gürültü yapmasında sakınca yoktur. Ama arabanızın etrafında dolanıyorsa onu tutuklatabilirsiniz.
Ev önünde arabanıza veya aile bireylerine şiddet kullanımı aynı zamanda onun evi de tehdit ettiğini duyurur mahalleliye.
Ama evden elen imdat sesleri sokağa evin efendisinin iktidarını muştular. Ve iktidarın tepeden aşağıya ispatına vesile ve sokağa da onay imkanı sunar. Arabanın- mülkün kutsanması hiç konuşulmaz ama yasalar kutsiyetine mühür basar. Bu bütün sınırları belirlenmiş iktidar alanları için geçerlidir. Dış mihraklar iç talepleri bastırmak için metafordur.
Komşunun oğlu, sokaktaki adam, içerdeki otoriter şiddet döngüsünü diri tutan şeydir.
Oysa ticari ortaklıklar, siyasi yandaşlıklar ve taraftarlıklar aynı adamlarla dostça sürdürülür. Dış düşman pazarlık edilebilecek, rakip olunabilecek yani ciddiye alınabilecek şeydir.
Sıradan olana şiddeti normal gören anlayış, sıradanı belirleyen yasalarla inceden inceye ayar yapar. Şiddet erkektir, iktidarın metaforudur.
SIRADAN - KUTSAL BELİRLEYENLERİ:
Aşağıdakini belirlemek yukarıdakinin mertebesini, faaliyet alanını ve kutsalın adresini açık edecektir. Tarihten bir alıntı, aslı astarı olmayan bir varsayım, dizginlenmesi, değiştirilmesi ve olmazsa linç edilmesi gerekeni hiçleştirir; senaryosu, dekoru, pencereden atanı ve inip aşağı tutanı ile kamusal alana havale edilen şiddet LİNÇ tir. Bir güruhtan çok daha yaygın etki alanı vardır. Kurgusal dayanaklarla hem olay anında hem de daha sonra iktidar lehine kullanım katsayısı çok yüksektir LİNÇ'in.
LİNÇ kendi anatomisini ileriki tarihlerdeki iktidar taraftarlarının pazarlık anatomisi ile özdeşler. Yani kullanma tarihi keyfi ve sınırsızdır, ebediyet içerir. Bir basın açıklamasını engellemek için yapılan LİNÇ, sonuçta açıklamanın duyurulmasını sağlayacak bir cezai yaptırım ve engellenme nedenine ait tartışmaları bile gündeme getirmez. Yapanların varlığını, kontrol edilemezliğini ve tehlikesini ispatlar. Bunun için artık sadece bu olaydan söz etmek yeter. Ve LİNÇ amacına ulaşır.Tarihimizdeki Menemen Linç'i ile Sivas Linç'i tarihsel tekerrürden öte iktidarı belirlemeye devam etmektedir. Lanetlenmiş bir linç her gündeme getirildiğinde iktidar odaklarının kullanımına, uygun argümanlarla sunulur. Linç yapan iktidara geldiğinde tarih sayfasındaki LİNÇ'ten dolayı sorumluluk duymaz; işin garibi muhalifi de o iktidardayken bunu ağzına almaz. Muhalefet te iktidara göre konumlanır.
Karşı tribünü başkasına kaptırmamak varlık nedenidir. İktidara en yakındır ya. Mevcut durumda iktidar pazarlığına oturan-oturacak ve devam edecek olanların her ikisine de engel olabilecek bir şeye karşı da yapılır LİNÇ. Cadı avı, siyahi kölenin bertaraf edilmesi, kahpenin bedeni, recm, töre cinayeti her biri iktidarın üzerine oturduğu, ötekileştirdiği kişileri hedef alır.
Ama asıl yandaşlığı pekiştirir. LİNÇ'in asıl istediği ortak ve aşağılık olanı işaret edip karşı olanlarla omuzdaşlıktır.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki; ŞİDDET: SORUMLULUK AZALMASIYLA YORUMLANABİLECEK BİR SAPKINLIKTIR. CİNSİYETİ ERKEKTİR
Ve İktidarı sever, emrindedir.Kutsal alanla kamusal alan, sıradan ve saygın bireyler, birlik ve bölünme, hoşgörü, kısıtlama, övünüleceklerde abartma, kutlama, şölenler ve tüm çatışma modellerinde paradoksal bir geçiş vardır. İki tarafa da mesajlar, iktidar umudunu pekiştirerek gelir gider.Yeni ve herkesi etkileyebilecek bir görüş ileri sürene: Ne istiyorsun? Kaç para? Hangi makam? Soruları, ya da arpanın miktarını konuşalım mı? İktidarın sık ve geçerli sorularıdır. Yönetmenin iyi yöntemi diye arpalama kullanılır, linç edilene arpa verilmez. Bir hikaye ile son vermek isterim; Yeni görevinde bocalayan bir melek sormuş baba meleğe: Ben kime ne vereceğimi bilemiyorum. Şaşkınım bana öğret demiş. Baba melek gel birlikte çıkalım, öğreteyim sana diyerek uçmuş tarlaların üstünde. Derken tozlu bir yolda, sıcaktan terleyerek of pof yürüyüp giden düzgünce kılıklı, elinde çıkını olan bir köylü görmüşler. İzlemeye başlamışlar. İlerde gölgeli ağacın altındaki çeşmeyi gören bir adam o yöne hızlanmış. Elini yüzünü yıkamış, çıkınını açmış, yemiş, uzanıp uyumuş. Artıklarını, karpuzlu kabukları falan da ağaç dibine bırakıp gitmiş. Aynı yerde beklemeye devam etmiş baba ve genç melek. Yoldan doğru bu defa da daha fakir olduğu kıyafetinden anlaşılan başka bir köylü yürüyüp geliyormuş. Bu adamcağız daha uzaktan görünce çeşmeyi, sevinçle şükretmiş. Eli boşmuş. Yıkamış elini yüzünü, bu arada artıkları görüp zıplamış, şükretmiş yine ve kabukları etli bıraktığı için bırakana hayır dualar etmiş, yalayıp yutmuş. Dinlenmiş ve ellerini kaldırıp şükranlarını tanrıya iletmiş. Memnun mesut yola devam etmiş.Demiş ki baba melek; bak demiş ilk yolcuya daha fazlası gerek. Ama bu arkadan gelen artıklarla idare eder, ona hiçbir şey vermen gerekmez. Anladın mı demiş. Böyle yaparsan sen melek, ben baba ve büyükbaba olarak keyfimize bakarız, demiş.
Şiddetin kime karşı kullanılacağı masallarla işaret edilir. Kırmızı başlıklı kız bir rahip tarafından cadı diye yakılmaz hiçbir masalda.
Mafya babasının, haraminin ya da insan tacirlerinin anlatıldığı, çocuk pornosunun alıcılarının kimler olduğunun açıkça bahsedildiği masallar da yoktur.
Üvey ana masallarıyla dolu zihnimizde, üvey baba, ensest, bekaret meraklısı krallardan hiç bahsedilmez.
Cezalar ve içgüdüsel itilimlerin organizasyonu - re organizasyonunda sabırla bekleyen uyurgezer prensesler, şükürcü safdiller, cinayet kurbanları; kral çıplak diyen çocuk mertebesinde yer alır.
Kaçan düzenbaz terzilerin ahaliyi aptal yerine koymasının kralın elbise ve şaşaa merakının, propagandanın yanıltıcı gücünün masallaşması ümidi ufukta görünmüyor.
Aşk için ölümüne sevdalanan ve ölümü göze alan kadınlar; berdele, kumaya 12 yaşında 70 lik adama varmaya neden itiraz etmezler ve anaların öfkesi neden hep oğulların iktidarı için katilleri boğmaya durur.
Modern ve ekonomik özgürlüğüne sahip kadın neden statüye teslim olur ve neden aldatılma ile yeni bir hayata başlamanın şevkini yaşamaz.
Evet iktidarın argümanları, metaforları ve onların katsayıları her gün her an uyuyan güzeller sayesine semiriyor, beyaz atla gezmek seyisi görünmez ediyor. Kızına sahip çıkamayan kralın acizliğini, göz yumuculuğunu, kendi neden kurtaramayıp prense havale ediyorun cevabını kimse duymak istemiyor. İKTİDAR ERKEKLERİN, BARIŞ KADINLARIN TALEBİDİR
VE BARIŞIN DÜŞMANI ŞİDDETTİR CİNSİYETİ ERKEKTİR.
İÇİNDEKİ ERKEĞİ ÖLDÜREN BİREY
ŞİDDETE DİRENECEK İKTİDARI REDDEDECEKTİR.

Sincan F tipi / Kasikci Elmasi

4.Kasım. Sabah 9.30 da sıhhiye köprüsü üzerinden bir otobüsle 40 kadın Ankara barış için sürekli kadın platformu girişimi olarak Sincan F tipi cezaevi ziyareti ve orada hapis kadınların hayatlarının insani ölçülere kavuşturulması talebimizi içeren basın açıklaması okumak üzere hareket ettik.
1986 yılında Yenikent belediyesi içme suyu ihtiyacının yeraltı suyundan karşılanması amacıyla karış karış etüt ettiğim Sincan'ı geçip Yeni kent (Zir) e vasıl olduk. Sincan sınırlarını yaptığım imar planı etütlerinden ezbere biliyordum. Sincan mücavir alanının bile dışında, Zir Atış Poligonu yani Mürtet Askeri Garnizonu alanına Yeni kent köprü girişinden sağa dönerek mürtet yoluna saptık. 3 km kadar gittiğimizde sağlı sollu evlerle donanmış bir yerleşimin içinden geçip 1. kontrol tarafından durdurulduk. Nazikçe ve güler yüzle nüfus cüzdanlarımızı topladılar. 15 dakika sonra geri verip yol verdiler otobüse. Ben kuyu yeri için bile giremediğim, poligon kuyularının yanına bile ulaşamadığım askeri sahanın nasıl olup ta Sincan belediye sınırlarına duhul ettiğini ve de nasıl böyle imara açılıp arsalaşıp mahalle kurulduğunu sökmeye çalışıyordum ki. Kalabalık bir ordu yani jandarma taburu bizim önümüzü yine kesti.
Dediler ki inin otobüsten üstünüzü arayacağız. Niye diye sorarken 2 avukat arkadaş; içeri girmeden aranmak için ellerinde karar var dediler. Eh makul gibi geldi bize de. Kadın arayacak değil mi dedik. Evet, kadın subay başladı aramaya. Önce çantayı acıyorsun, tek bölmelere bakıyor, bölmelerin kuytularına, rujlar, pudralar, kremler, aynalar, tarak ve akla gelebilecek her türlü tıkıştırılmış malzeme teker çıkarılıyor, yoklanıyor, cüzdan köselerinde sanki kaşıkçı elması aranıyordu. Aşağılanıyorduk. 10. kişiye geldiğinde beni bir gülmedir aldı. Herkesin cüzdanında kredi kartları, bankamatikler ve kimlikler dizi diziydi. Birden; kredi kartı borcu olanlar basın açıklaması okuyamaz diye bir kanun çıktı mı acaba diye soruverdim. İnanılmaz bir hızla herkesi sinirli bir gülme krizi tuttu. Durduramıyorduk gülmemizi. Ve arayan kadın subay, köşe bucak aramayı sürdürüyordu. Hava soğuktu, arabaya girip oturalım dedik; bunca kadını görmekten hayli mutlu askerin biri dedi ki: olmaz, otobüsü de arayacağız. O zaman çabuk arayın deyince, üst arama bitsin ondan sonra otobüsü arayacağız dedi.
Ben: zamanı iyi kullanıp iki isi bir arada yapamaz mısınız, hayli kalabalıksınız dedim. Baka kaldı. Bu arada 20ci kişide kaşıkçı elması bulunamayıp 21ci kişinin araması başlamıştı. Öylesine karman çorman olmuştuk ki; bir aranan 3cü defa aranıyor ama hala kasıkçı elması bulunamıyordu sanki.
Beklerken birden. Otobüsün koltuk sigortası yok. Otobüsü bağlarız deyiverdi bas komutan. Ben kasıkçı elması daha önemli desem de: otobüse el koydum dedi. Şoförü alıp gittiler. Ankara ya mesafemiz 40 km civarında kus uçmaz kervan geçmez bir yerdeyiz. Acep buraya nasıl ziyaret yapılır ayrı bir işkence değil mi?
Arabayı arayın bu arada bari dedikse de; otobüsün koltuk sigortası yoksa arama da yok dediler. Kanun böyleymiş. Eh bu kanunu Ankara’da bindiğimiz her belediye ve halk otobüsünden istemeye ant içtik, komutana da bu kanunu hiç duymadığımızı anlattık.
Şoför geldi, 50 ytl ceza ödemiş, iş bitmiş. Tam otobüse binip 2.güzergâha yollanacakken: hayır burada okuyun basın açıklamanızı, söyleyin lafınızı ileri gidemezsiniz dedi komutan.

Bizimle oyun oynanıyordu. Her ne ise yapın ve buradan dönün demez mi? Komutana ama niye 1,5 saat arandık dedikse de olmaz dedi.
Peki, arama emri niyeydi dedik falan artık gülmek kesmedi kahkahaları salacağız ama: sözcülerimiz ve avukatlar dediler ki, kadınlara soralım ne derlerse öyle yapalım dediler, bizi toparladılar. Burada okuyun açıklamanızı önerisine karşı yan taraftaki çamurlu tarlada okuyacağız kararını aldık. Biz görevlilerin her turlu kararına uyduk, ama keyfi uygulamalarını devam ettirdiler. Biz de keyfimizce cevabımızı verelim, onların dediği yerde ama kendi usulümüzce gösterelim dedik. Yayıldık çamur deryası tarlaya.
Hiç kestiremedikleri bu yayılmanın etrafını çevirmek için cilalı-boyalı çizmelerini çamurdan koruma telasına düştüler. İleride lojmanlar ve her birinin önünde rengârenk çocuk parkı, kaydırak, salıncak vardı. Arkada hapishane duvarları, tel örgüler ve gözetleme kuleleri. Dünyanın en bahtsız çocuk parkıydı burası bence. Çamur deryasının kenarında soğan yolan aile başladı soğanımı ezmeyin diye bağırmaya. Asker onun sözüne cevabımızınn ((elbette pardon)) olmasını duyup bozuldu ve kalkanlarıyla patates püresi gibi hepimizi pompreslemeye çalıştı. Arka sıradakiler de coplarını çıkardılar. Copun ucunu tutup çekiştirerek bu neyin nesi diye bağırdık ve hemen çekildi hepsi. Çünkü kalkanlar biz dövecekmişiz gibi bir evhamla onları korumaya konuşlanmıştı. Ama asıl ellerindeki coplar dövmeye hazırdı ve ıssız bucaksız Mürtet Ovasındaki Askeri Garnizonun Zir Atış Poligonunu ifşa ediyordu. Kendi arazisinin arsalaşarak getirim alanı olmasını önlemeye gücü yetmeyen, bunu dert ta etmeyen cop, bu durumu aynen muhafaza için iş başındaydı.
Tam teşekküllü hapishane, hastahane, savcılık ve askeriye ahalisine lojman, maaş, çocuk parkı sunulan aileler bebe belik balkonlardan durumu seyran ediyorlardı. Bu hapishanenin yemek, ısınma, sıcak su, hastane okul ve benzeri ihtiyaçlarını düşününce sadece yiyeceğin bile cirosu üç yıldızlı migros açtırır burada diye düşünmeden edemedim.
Ve pankart açılıp başlandı megafondan açıklama okunmaya: Soğan yolan aile, 8–10 yasındaki oğulları ve tüm erat dikkatle dinlediler her şeyi. Lojmanlar balkonlardan üzüm gibi sarkmıştı. Epey de bir slogan atıp, killi yağlı çamurun tadını çıkara çıkara asfalta cıktık. Erat postallarını temizlemeye koyulmuştu ki birer sigara yakıldı. Gülerek kameraya alan bir subayın okadar korkunçtu ki yüzü, onun içerde neler yapabileceğine düşüncem donup kaldı.
ATV Sabah kameramanı da zahir duyup gelmişti, heyhat hiç yoktular oysa. Neyse, tam yola çıktık, durun dediler. İki isim okudular: haydi bakalım siz aranıyormuşsunuz dediler. Ne dediysek te avukatlardan biri ile indiler gittiler. Biz de yola devam ettik. Üst aramasında bulamadıkları bahaneyi kendileri icat edivermişti.
Bir sayfalık basın açıklamamızda içerdeki kadınlara uygulanan muamelenin yasa dışı olduğu ve nasıl olması gerektiği anlatılıyordu. Ne kadar dolambaçlıydı karşı bildirimleri. Korkuları: yitirmek istemedikleri lojman çocuk parkından ibaret değildi şüphesiz. Ama avantajlar hapishaneyle mümkündü. Hapishaneyi, soğan tarlasını var-etmekten,korumaktan ibaretti sanki istekleri. And-içmişlerdi.
Askere iş yaratmak için darbeyle 12 Eylülde seçilmiş belediye başkanları yok edilip emekli subaylar yerel yönetimlere oturtulup onlara avantaj sağlanmıştı. Demokrasi hiçe sayılarak. Yine avantaj gençleri hapse tıkıp, eziyet pahasına sağlanıyordu. Eski askeri garnizon arazisi arsalaşıp rantçılığın emrine tahsis edilerek. Bu askeriyeyi işlendirmeden rahat yüzü göremeyecektik anlaşılan. Mide bulantısı yerini karin ağrısına bırakıyordu hepimizde. WC için yolda benzinlikte durduk, koruma aracı da durdu. Ve Ankara'ya ulaştık. Saat 13 olmuştu. 5.11.2006 Ankara Aysen.hadimioglu. not: ((o gün otobüsten alınanların hepsi ertesi gün bırakıldı.))