5 Temmuz 2009 Pazar

MARDİN MAZIDAĞ BİLGE KÖYÜ İZLENİMLERİ

(Not:Emekçi Kadınlar Birliği Haziran-temmuz 2009 sayı:18'de yayınlanmıştır.AH)

Mardin’in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge / Kerte köyündeki (Sultanşehmuz – Zangırt Köyü Kırkçeşme Mezrası) Mardin’e 40 km, Mazıdağ’a 27 km uzaklıkta asfalt yolla bağlı, 32 haneli – 2000 yılı nüfus sayımı: 195 kişi olan küçücük bir yerleşim.
Tarım ve hayvancılığın yanında küçük bir alabalık tesisinde piknik hizmetinden, ayrıca köyün içinden geçen petrol boru hattına konan bir vanadan tankerlerle taşınan akaryakıttan, tamamı koruculuktan maaş alarak geçimin sağlandığı, maddi bir sıkıntının olmadığı tahmin edilmekteydi.
Köyde, ilköğretim okulu bir ara kapanıp daha sonra açılmış Köyün içmesuyu, elektrik ve sabit telefon ile Ptt şubesi ve ptt acentesi de var.. Ancak kanalizasyon, Sağlık ocağı ve sağlık evi bulunmuyor. Köyün asıl tapu sahiplerinin yıllar önce yine bir ölümcül çatışma ile buraları terkettiği, katliam tarafları olan ailenin korucu olarak yerleştirildiği, sahipler gelmeye korktuğu için kadastronun yapılamadığı da acıklı bir kenar notu olsun.
4 mayıs günü akşam 21.30 da bu köyde yapılan bir nişan töreni basılarak 44 kişi 10 kişilik korucu gurubu olan akrabaları tarafından uzun namlulu- otomatik silahlar ve bombayla katledilmişti.
Kadınların ve çocukların, doğumuna az kalmış 3 hamile kadının da öldürülmüş olması kan davası katliamlarındaki belirlenmiş ritüellere benzemediğinden olsa gerek ayrı telakki edilmesinin çok önemsendiği, sanki kandavası infazını benimseyen halkın saygınlığının da korunmaya çalışıldığı, ve bu katliamla karıştırılmamasına, töre de ise barışçıl amaçların olduğu , kadının kutsandığı bir söyleme itinayı da hemen herkesin paylaştığı yine sıkça ifade edilmekteydi. Yani acılı halkın kendi arasında huzuru sağlamaya çabaladığı ilkeli safiyane olguların muhafazası ve kendilerinin acılarını unutturacak zedeleyişten kaçınılması iletişim kurmanın olmazsa olmazı idi. Herşeyden öndeydi.
Olayda birçok soru işareti varmışçasına çözüm önerileri sonuçtan giderek sebep icat etmeye matuftu. Ve toplumsal cinsiyetin kadınları yüceltircesine ayrıştırdığı, ötelediği ve toplumsal alandan dışlamayı hedeflediği en büyük mülki amirin, Valinin ağzından dökülüvermişti ve kızlar ayrı okulda okusun fetvası devletin katliamı çözmedeki gafletini ifşa etti idi.
Karakolun 4 dakika mesafeye resmen mudahale etmeyişi, ama aynı karakolda nöbette olan aileden bir korucuya komutanın git evindeki katliama bak diyerek izin vermesi ve emniyet ve jandarma nın 2 saat sonra giderek sarsak davranışı, sanki planlayıcısı, arka çıkanı gibi şeklinde kuşkular uyandıran pek çok anlatım, PKK saldırısı tespitinin sağ kalan bir çocuk tarafından çürütülmesi de sıkça ifade edildiğinden: Ankara daki. Demokratik Toplum Örgütlerinin kadın temsilcileri; katliamın gerçek nedenlerini ortaya koymak amacıyla bir İnsan Hakları Heyeti oluşturdu.
25 yılı
aşkın bir süredir şiddet ortamının kadınlar ve çocuklar üzerindeki etkilerini daha somut görmek ve bir kez daha toplumsal cinsiyetin kötü etkilerin – kullanım değerini açığa çıkarmak amacıyla, insanı ve yaşamın kutsallığını merkezine almayan, insan haklarına saygıdan uzak, farklı ve muhalif olana tahammülü olmayan, onları kolayca ötekileştirebilen, ayrımcılığa tabi tutan, hatta fiziksel olarak yok edebilen zihniyetin birçok yolla tüm toplumsal katmanları yanlı etkileyebileceği endişesiyle, araştırma ve incelemeler yapmak, elde edilen bilgi ve bulgular ışığında rapor hazırlamak, raporu ilgili ve yetkili kurum ve makamlara göndermek, kamuoyunu bilgilendirmek, çeşitli ulusal ve uluslararası mevzuatta güvence altına alınan hakların korunmasına katkıda bulunmak, katliamın gerçek nedenlerini ortaya koymak amacıyla bir İHD ve Barış Meclisi çağrısı ile bir İnsan Hakları Heyeti oluşturmuşlardır.
Heyette: İnsan Hakları Derneği Genel Sekreteri Sevim SALİHOĞLU, Türkiye Barış Meclisi Sözcüsü Yüksel MUTLU; KESK Kadın Sekreteri Songül MORSÜMBÜL, TTB Merkez Konsey Üyesi Dr. Hülya BİRİKEN, TMMOB Kadın Mühendisler adına jeo.Müh. Ayşen HADİMİOĞLU, HALKEVLERİ adına Dilşat AKTAŞ ve Ankara Kadın Dayanışma Vakfı adına Gülay AYDIN 11 Mayıs 2009 tarihinde Ankara’dan Mardin’e doğru yola çıkmışlardır. Diyarbakır’da bu heyete Bağlar Belediye Başkanı Yüksel Baran, Bağlar Belediyesi Kardelen Kadın Evi - Bağlar Kadın Kooperatifini temsilen Esra Şimşek, Zeynep Demir Akçer, DİKASUM'dan Özlem Özen, EPİDEM'den Rozan Kahraman, SELİS'ten Nuran Duman, Ceren Kadın Eğitim Evinden Keziban Güler, katılmıştır. Mardin’dende Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökkan ve Derik Belediye Başkanı Çağlar Demirel katılmışlardır.
Heyet 12 Mayıs Salı günü önce Mardin ili Mazıdağı ilçesi Zangırt (Bilge) Köyü’ne gitmiş, orada yaşamını yitirenlerin yakınları, ailelerini yitiren çocuklar için kurulan çadırlardaki psikolog ve diğer görevlilerle (Afetler Psikolojik Hizmetler Birliği-Kızılay-Psikiatri Derneği-Çocuk-Genç Ruh Sağlığı Derneği–Türk Psikologlar Derneği–Sosyal Hizmet Uzmanlar Derneği ve PDR) ile görüşmüş, gerek taziye çadırındaki acılı köylü kadınlara gerekse köyün erkeklerine başsağlığı dileyip hemen hepsi ile tek tek konuşup acılarını paylaşmış, notlar almıştır.
Katliamın
yaşandığı köyden basın açıklaması yaparak ayrılan heyet köyün bağlı olduğu ilçe Belediye Başkanı ile görüşmek üzere Mazıdağı’na gitmiştir.
Belediye Başkanı Hasip AKTAŞ ile yapılan görüşme sonrası Mardin’e geçen heyet Mardin Vali Yardımcısı A. Ferhat ÖZEN’i makamında ziyaret etmiş, burada bulunan Mardin Müftüsü ile de söyleşmiştir.
Daha sonra İldeki Demokratik Toplum Örgütleriyle (KESK Şubeler Platformu, Belediye İş, İHD, TTB ve Demokrasi Platformu Temsilcileri ) görüşüp 13 Mayıs 2009 tarihinde Mardin’den ayrılmıştır
Bu inceleme sırasındaki kendi izlenimlerim iyi ki mahalline gitmişiz detirtmişti. Heyetin sözcüsü Barış Meclisinden Yüksel Mutlu olsun kararıyla görüşmeleri sürdürdük.
32 hanenin bile yıkık dökük evlerden mürekkep olduğu, kızılayın çocuk rehabilitasyon- eğlence, sağlık ve mutfak, taziye çadırlarının-seyyar tuvaletlerin geniş bir alanı kapladığı çayırlık geniş alanda önce deprem bölgesine geldiğimiz zannına kapıldım.
Çok büyük bir taziye çadırında yerde oturan kadınlarla sonra dışarda bizi bekleyen erkeklerle başsağlığı tokalaşması, sarılmalar yaşadık. inanmayacaksınız ama, evi jandarma kilitledi bakın görün de inanın .. diyerek başladıkları yürek dağlayıcı anlatımlara saygılı yaklaşarak, anlattıklarına değer katarak, orada varolmaya, sıcaklığı yaymaya ve yakınlık kurmaya çalıştık. Kızılay görevlileri ile gönüllü katılanların özverili, dikkatli uygulama ve çalışmaları konusunda sevindirici bilgileri köylülerle bu sırada da paylaştık.
Köylüler de görevliler de ilk günlerde oraya gelen ulusal basının kendileriyle uzunca konuşmalarına rağmen hiç kaale alınmadıklarını, yalan yanlış yönlere çekilen olay hakkında özellikle NTV ve STAR ı suçlayıcı örneklerin bizce de malum olduğunu ortaklaştık. Onlara çok kırgın ve kızgın olduklarını bu nedenle artık hiç kimseyle konuşmadıklarını ifade ettiler.
Biz bir insan hakları heyeti olduğumuzdan ve yanımızdaki milletvekili, çevre belediye başkanı kadınların bulunmasına duydukları güvenle acılarını paylaşabildiğimiz kanısını halen taşımaktayım. Buraya gelişimizin de onların şikayetçi oldukları durumu uzaktan algılamamızdan kaynaklandığını özenle ve ayrıntılı anlatmamız da samimiyetlerinde etken oldu. Aksi halde görüşme yapmazlardı diye düşünüyorum.
Silahlarla yatıp kalkan, babasının öldürdüğü kişilerin hikayeleriyle kahramanlık tarifleyen bir çocukluğun annesini babasını kardeşlerini kaybetmekle hepten deforme olacağını tahmin etmek zor değildi. Ve kendimce çocuklarda travmaya neden olabilecek asıl hususun : tam da bu olay bahane edilerek kendilerinin sağlığı, rahatı, oyuncaklarla oynamalarını birden bire kendine dert edinen, üzerlerine ilgi ve sevgi boca eden devleti kavramaktan kaynaklanabileceği yönünde idi. Neden bukadar kıymetli olmuşlardı. Orada çocukların elnbebek gülbebeklerin silahlardan-cinayetten etkilenmesi hususundaki bizlerin telaşını tiye alan ve travmanın bizlerde olduğunu işaret eden devasa bir boyutu vardı ki işte bununla yüzleşmemiz bütün hepimizin saçmasapan etki tepki sarmalından kurtulmamıza yarayabilirdi.
Bunları irdelerken PKK saldırısı kaba kabuluyle bir çok ajans ça habere dönüştürülen olayın çok farklı ama bildik amaçlardan kaynaklandığını, ama acilen toplumsal cinsiyetin işbaşı yapıverdiğini her an izledik durduk.
Koruculaşan ailelerin sorun çözmedeki eski görece etik usul erkana bile uymayan katliam yapma tarzlarını, yüzleri açık saldırıları ile sırtını dayayacağı kandavası- töre infazını ezip geçen tarzı bambaşka bir Narkotik-Petrol- Para yani rantın çeteleşmesini apaçık etti.
Köylüler kendi yarattiklari yaşamlarının idamesinde yüzyıllardır edindikleri deneyimlerinin ürünü olan Töre- Kan davası hukukunun bu açgözlü para kavgasına mal edilmesinden öfkeye varan bir tatsızlığa da maruz bırakılmıştı, ve buna isyan ediyorlardı.. Bu bakımdan da kabul edilemeyip reddedilen bu katliam birçok başka katliam uygulamasının nirengisi olarak ta zihnimize çakıldı kaldı.
Töre ve örfe uymadığını kadın çocuk katledilmesi seviyesinde tartan, yarısı yetişkin erkek olan ölülerin hesaba bile alınmadığı devasa pervasızlığı, arkasında devlet-karakol ve narkotik ve petrol kaçakçılığıyla karakolun da bekçiliğini yaptığı Rant açıklamaları her kişininin dilinden dökülürken gerçekten de kanımızı dondu. Petrol çalan tankerin çamura saplandığında karakolun tankının çekip çıkarıp yola koyup uğurlamasının anlatımını ise sizlere olduğu gibi aktarayım, siz ne hissederseniz, bilin ki ben de öyleyim.
Anlatılanlarla Sivas, Kahramanmaraş, Çorum katliamlarındaki kadın, kız, çoluk çocuk, hamile lerle; Hrant katilinin beyaz bereli afişe katilliği, sonrasındaki jandarma karakolu fotoğraf karelerinin pervasızlığı arasında bağkurulması gibi bir noktaya gelivermek se adeta kendiliğinden oluverdi.
Mardin Mazıdağ Bilge köyü katliamı bu memleketteki bol ve yönet, ezen ezilen üzerinden yönetmenin gelebileceği bir son nokta olmalı. Kendi köyünün adı bile seçmeli hale getirilen, ana dili muhafaza için evlere kapatılıp – nüfusta kaydı yapılmayarak resmi dille mesafeli olmaya savrulan anne adayı kız çocuklarına nefes aldırılmayışın, bunun bütün ülkeye hakim olan cam tavanlarıyla, kadını yok sayan bildik kanunlarıyla, dini-diyanetiyle insan haklarını ihmal eden sözde ilericileriyle tahkim edildiğini; askeriyelerin karakolların iktidar paydaşlarının hepsinin yarı nüfusu köleleştirmekte birbiri ile yarış ve ittifak halinde olduğunu, bir halkın varolması ile variyetini korumaya endeksli diğerinin de bu aynı gardiyanlığın gönüllüsü olduklarını, her eve bir köleci tahsisinin toplumsal cinsiyet denen ceberrut yol haritasıyla sektirmeden yapıldığını: belkide bunların hepsini birden massederek ortaya çıkan bu katliamın artçı ve öncülerinin iyi okunmasını önerebilirim.
Katliamın gerçekleştiği (Çok seçmeli test uygulaması gibi) köy isimlerinden hangisini seçeceksiniz bilmem, ama : Mardin Mazıdağ - Bilge / Kerte köyündeki (Sultanşehmuz – Zangırt Köyü Kırkçeşme Mezrası) katliamının resminde bu memleketin yönetimlerindeki ana akımın ataerkil toplumsal cinsiyetinin, kavgayı kışkırtıcı, haksız hukuksuz herşeyinin hırsızlık ve ranta dönüştüğünü bunun utancını paylaşmamak gerektiğini görebilmenizi umut ederim.
1.06.2009
Ayşen Hadimioğlu
Jeoloji Mühendisi
.

23 Haziran 2009 Salı

TÜRKAN SAYLAN.. istisnanın istisnası

Türkan Saylan: Bir istisna...

[Sesonline] Cami avlusuna getirilen, makineli tüfek yuvası boyutlarındaki TSK çelengi, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” tezahüratıyla karşılandı. Cenaze töreni, küçük ölçekli bir Cumhuriyet mitingi havasında edâ edildi. Ergenekon davası soruşturmasında evinin aranarak taciz edilmesi, Türkân Saylan’ın yorgun bünyesini sarsan son travma olmuştu, belki. Ergenekon’un bir palavra olduğuna inanan veya cümle âlemi buna inandırmak isteyenler, cenazeye de bu kampanyanın bir parçası olarak kullanmak üzere çullandılar. [Tanol Bora yazdı...]

http://www.sesonline.net/php/genel_sayfa.php?KartNo=53655 TIKLAYINIZ...

TANIL BORA istisnası..

Tanıl bora klasikleri zaten istisna degil mi? Herzaman ezileni barisik olmaya - ara sira gorusturmeye, silbastan herseyi-unutalimciligi-onceleyenligiyle Turkan Saylan dan daha donanimli bir istisna, hem de..
Uzun yazısından alttaki kitaplari da ilaveten okuma geregine iyicene inanarak kanaatimde bir degisiklik olmadi.
Nur Serter ve Turkan Saylan in farki yoktu bence. ikiside gösterilen yere bakiyordu. Ve onlerine serilen alanda cirit attilar. o istikamette kimin yollarini actigini, niye arkalarinin sivazlandigini sorgulamadilar. Biri isten atildi, digeri ergenekoncularin ihaneti ile gozaltina aldirilarak bildik politik malzeme yapildi.
Cenazesi - duzenleme sekli ve sloganlasmasi zaten yurumekte oldugu yolun finaliydi. Ergenekona eklemlenen hayirseverligi 1 mayislarda tazyikli su fiskirtan, gungorendeki insanlari bombalayani isaret etmeyen, hrant i oldurtup tas ustunde usuten bir cerrahin valisinin yuregini yumusatabilmisti. Bu gercekten degerliydi?!

Yillarin cileci 68 kusagi aldatilir da Saylan, Serter niye aldanmasin ki? Darbelerin en fazla sayida kadinli meclislerle ihatasi kadar anlasilir bir husus bu.
Sosyalist soldan bir degerlendirme bu olabilir. Gerisi kendisinin yola devamina mesnet aramak ki bence Saylan Serter disindaki Gladyo ya kafa yormakta, akademinin yapilanisindaki saylanlara serterlere dikkatle bakmakta yarar var. AYSENHADIMIOGLU




10 Haziran 2009 Çarşamba

Türkiye’deki 1960-1971-1974-1980 ve 2009 uzerinden variyetler

Türkiye’deki 1960-1971-1974-1980 ve 2009 uzerinden variyetler
Etrafindaki dusmanlardan korunmak ve yeri geldiginde cilginlikla yedi duveli korkutmaya gudulenmis iseniz, dokulen kanla sulanan mekanlari hakettiginize inandirilmissaniz bu odevleri yapmak disinda secenege akil sir erdiremezsiniz. Ve siddet – taciz- karsisindakinin istegini kirma- kendini kolecilestirme- kolesiz yasayamamaya mahkumsunuzdur. Herkes , heryer, buna gore bicimlenir. Duvarlarla korunan bahceler, karanlik sokaklar, kapatilmis balkonlar, isik girmeyen dehlizlerde hapislik yillariyla olu sayilari uzerinden siyaset yapan oznelere donusup kitlesellesmeyi siirlestirip, ormani otsuz- cimensiz , gulu dikensiz, dogayi bortu boceksiz, dunyayi kirpisiz, iktidari fillerden ibaret vazedersiniz.
Bu kurguyla, Ureme iliskilerini uretim iliskilerinden soyutlayan bakin neler yasandi?
Kibrisa yaptigimiz mudahaleye kadar yani 1923-1974 tarihleri arasindaki 51 sene gucunu neren aldigini bilmedigimiz- muhakkak savasciligi betimleyen- hayattaki karsiligi icin butcenin %70 ini ayirmasiyla muhalifini konusturmus ve gozumuzde buyumus bir milli savunma bakanligi var idi.
Memleketi ortayerinden kuzeyden guneye bolen bir hattin dogusunda mecburen hizmet yaptirilan, ebeler- ogretmenlerle ayni talihi paylasanlardi.
Giderek şehirlerdeki varsil ahali 2-3-5 gunluk uzatilmis izin-bayram vesilesi ile turizme acildiginda dahi sabir sebat timsali olaraktan resmi bayram kutlayan, tatil yorelerindeki kamplarda hiyerarsileriyle akil durduran, bedava berber salonlari-ordu evleriyle, oyak reno-is imkanli kurgusuyla hasedimizi catlatan ve bulunduklari heryerde burokrasiye calim atarak siyasette kendinden bahsettiren bir askeri vesayetle yonetilir olduk.
1960. 27.mayis demokrat partinin gorevden alinmasinin adiydi. Natoya giris- incirligi teslim ve de petrole bagimlilik-karayollarini marsal yardimlari ile yaparak, bu yollari amerikanin eskimis hibe arabalari ile doseyerek ulkede demir yolu aglarini asla ormeyerek ama 10.yil marsiyla seslenerek, aldigi borclarla yakamizi kaptirttirip ve traktor verip, borcunu odeyemeyen basi egik koyluyu aganin kaburgasindan yeniden yaratarak, disa mahkumiyetin temellerini saglamca atarak Demokrat Parti hukumetinin miadi doldurtulmustu.
ve 1970 te solcu genclerin generallerle birlikte yapmayi tasarladigi DP'yi ogrenci kiymasi yapmaktan alikoyma - istirahate cekme darbesi 1971'in Mart ayında fare dogurdu. . 9 Mart'ta sol bir darbe planlanmışken, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur saf değiştirdi. Komutanlar, 9 Mart'taki darbeyi engellediler. 12 Mart'ta da Hükümete muhtıra verildi. Balyoz harekati ismiyle sol bicildi ve Deniz ler asildi. Boylece hem demokrat partinin isine son verilmis, ortalik suclulardan temizlenmis?! hem de yeni gorevliler is basina getirilmisti.
Geriye politika yapmanin malzemesi olabilecek: menderes in ve denizlerin idami kalmisti.
Ne birinin ne digerinin hayrimiza ya da serrimize yarayacak olumlu olumsuz degerlendirmesi asla yapilmadi.
1974 genel affi ile hapisten cikmasi saglanan balyoz harekati magdurlari- daha dogrusu 9 martta sol darbe birlikteligi icin pasalarin kandirdigi gencligin buna sus payi-avansi kabilinden sol muhalif ana akim gorevi gidim gidim arpa olarak sunuldu. Kontrolden cikan ezildi. Sendika baskanlari, siyasi ciddi muarizlar katledildi.
Bu arada insan haklari dernegi en dogru cizgide direnen ve en cok bu olumlerle basetmeye, ulusotesi dikkatlerin cekilmesine, hak arama bilincine ugrasti. Kurtce nin konusma yasagi, kurtlere yapilan hakaretli- acimasiz muameleler, uyuyan yilanlari uyandirdi, bahari erkenledi ve gormeyen duymayan herkesi taraf olmaya itti. Ve toplu katliamlara seyir bakilarak- bizzat devletce yapilarak, inananlar arasindaki ayrimcilikta ve kadinin yoksayilmasinda bu sahte muhalif guruplarin kullanim katsayisi gozler onune dokuldu.
1974 teki kibris mudahalesi pazarliklarda elimizdeki tek kart olmasi hasebiyle anildi, ve kendi gemisini batirarak prestij yitiren bir ordu algisiyla ve kibris halkinin memnuniyetsizligi ile akla ziyandi.
1974 baris hareketinda natonun kakaladigi basliksiz alinan fuzeler- kendi gemisini batiran hava kuvvetleri- vs ile prestiji dibe vuran ordu, 12 eylulde demokrasiyi bicmek suretiyle yeniden baskoseye gelip oturdu..
Ordu 12 eylulde, kurt realitesinin inkari uzerinden iskenceleriyle, ordu mensuplarinin saltanatinin- TIR filolari, narkotik - silah takaslari- fasist katillikleri- ve inanc guruplarinin uzerinden yuruttugu katliamlarla bir avuc kurt radikali deyip 20 sene basedemedigi bir ic savasli kisir dongude, halkin nefretiyle itibarsizlar sirasinin basina oturdu.
Savastigi, bolen ilan ettikleri halk sempati toplayip, derdini olumu pahasina anlatmaya debelenirken o hep oldurdu, kumarhane- sag+sol susurluk bulamaclari- asiret soslu savunularina, laik kadin basbakanli cozumu ile devam etti. Ellerinin arasina aldigi askeri postallari oksayarak dogudaki halki hallac pamugu gibi attiran Demirel in bacisi Tansu, kendine benzer papatyalarina sactigi kredilerle, bu acaip ulkenin kadin tarihine kadin bakisi ve kadin eliyle cilgin bir kac sag-feminen sayfa daha ekledi.
Ve kurt halkinin sorunlarinin dağda savas tekniklerine donusmesine, askere gidenlerin olme sayisi orantisiyla-buyuyen hakliligini savladigi bir ic savasi tetikleyip pıyasaya surdu.
40 bin olenli bir basarisizlikla askeriye magdurdu. Yerine daha iyisini yapacak emekliler ise Efsaneden guc alan futursuzluklari nedeni ile yerlerini daha iyi oyulganmis siyaset ve demokratik zemin tuccarlarina birakti.
Halkin demokratik tercihi: kiyafetteki ayrimciliga inat, kurtlere, azinliklara gulumseyen, ve ana- ile karsi akim milliyetciligin ulestigi diyanet isleri mertebesinde inananlar ekseninde karar kildi.
İstanbul bld deki hirsizlik, paranin oluk gibi akisi-gorevlendirilmis muhalefetin orda burda bagirdigi sloganimsi kurgular, bu cephenin de depremle foyasinin ortaya dokulmesi ile sol soylemlerin sagda kullanilmasini getirdi.
12 eylul fasistleri birey olarak yargilanirken, orgutleri devlete yamandi. Hatta gudumlu sol nuhalefet ihd nin bu topraklara AiHM den devsirip getirdigi insan hakki bilinci ile catisir oldu.
Ozal li yillarda Ozel tv ler, kurt realitesinin konusulur olmasi, evvelce dikkatlerden kacirilan 85 yillik hortumlarin baska agizlara akmasi- eski yiyicilerin itirazlari , askerli oy katkisiyla olusan zoraki koalisyonlarla bolusturulerek giderilmeye calisildi.
Polisin 12 eylul oncesinden sagci solcu sendika adlariyla betimlenmesi, 12 eylul solunu iskence ile baristirandi. Sag ve solda zaptedilemeyen itirazcilarin terbiyesi seflerin muafiyetinin garantisiydi. Agar, Saffet Arikan Beduk, Polis sefi Kemal Yazicioglu ve tabii avanelerinin sag ve solla flortlerinde bu tepe kollektifinin uzlasisi akla zarar veren susurluk kazasindaki yargisizlikta butunleserek tanimlandi. Susurluk yargilansin avazlari sol tartisma listelerinde bile icerik analizi yapilmadan gecistirildi.
Arabaya sigabilen orgutlu gladio : kız arkadasli fasist-sol-sag ve polis hicbir analizcinin yerine gogune sigdirilamadi.
AB’ye giriste en itirazci olanlar bu tepe koordinatorleriydi. Agar baris icin ovada- sol muhalif oldugunu varsayan sivil kolordular sehirlerdeki en en neo yapilanmada var olmayi, tekniklerinin kiyisina bucagina tutunarak denedi, deniyor.
Bu sirada demokrasi ve insan haklari babinda kurt orgutlulugu; ortak aday, baris meclisinde yer alisi ve yukselen kadin muhalefetiyle kültürel normlarini sorgulamak pahasina ve hatta dagdaki gerilla kadinlar uzerinden bile feminist bulusmayi basardi. Tore karar ve infazlarinin verilerini saklamak soyle dursun apacik hayatla, ezilen asli oznelerin hepsiyle yuzlesmeyi tercih etti. Guven verdi.
Kaba bir cizgiyle siyasetin ayraci vazedilen: cumhuriyet muridi laik, basi acik-larla- kapali-mumin kadin tarifini yol haritasinin belirleyeni yapmadi. Bu cok dikkate deger bir durustu. İleriyi yani hedefi görebilen bu strateji ogrenerek ilerlemeyi benimsemisti. İnsanin kesfine, potansiyeline alan acmaktaydi ve geri donusleri bile hesaba alarak yol yordam kendi icinde kesfedilecekti. İnsana saygiyla herkesi icine alan bu algiyi cok onemli buldugumu, bu memleketin kesfettigi bu cikis yoluna tum icimin isindigini soylemeliyim.
Kurt halki; Siyaseten basortusu itis kakisindan uzak durmasinin sag kanat nezdindeki mukafatini: belediye secimlerindeki basarisiyla da DTP olarak zapta gecirtti.
Su anda askere giden genclerin mayina basip olumu- ve olume sebep olan mayin doseme suclamasi disinda bir provokatif malzemesi kalmayan, terore malettigi her kanli uygulamayi ustune sicratan, politikayi darbe disinda bilemeyen kurmaylariyla da itibari sarsilan , hukumetin her hatasinin bile kendisine bulastiginin farkina varamiyan bir askeriyecilik.
Bu gidisatin Kurt orgutlulugundeki benzeri ile bulusma istegini tahmin etmek zor degil. Ve bunu gunler gosterecek.
Her daim sol kanattaki sendikalarda yer alan laik-aydin-orgutlu devlet memurlari ile irtibatini yitiren gudumlu-sol- muhalefet elinde tuttugu koltuklarda barinma telasinda. Agzinda sakiz ettigi vesayetci yapilanmasina sabi aramakla- magdur yaratmakla mesgul.
Gercekten sol muhalif kurtleri turkler den ayirip, ayiklayarak bicen, konusturmayan- kurt-ve turk solcularinin ozellikle feministlerin butunluklu sosyalist orgutlenmesini onlemeye matuf sarsak gozaltilara basvuruda yeniden yapilandirilacak olan muhalefet kurgusu isbasinda gibi gorunuyor.
Ortak aday, Cati partisi, Baris girisimi, Meslek odalari ile bir iki kazanilmis belediyenin nizamiyesi etrafinda nemalanma hevesindeki solculuklar kurt ve turk sosyalistlerinin feministlerle yurumedeki kararliligini- halkin potansiyelinin onunu acmak icin muhalefet yapan bu iradede yer alamiyacaklarini- artik bilmek zorundalar. Oyle ki kolordulari birlestirdigi kadar ayristirmanin cimentosu da taciz hatta tecavuz olabiliyor.
Bu arada Lozan uygulansin uzerinden de pazarlikta kilit rolu arzulayanlar var.
Ayrimcilik, tore bahaneleri, sosyal devletin ilgasi, cezasizligin-yoksaymanin envai cesitinden arinmanin tek siyasi bileseni sosyalizmin feminizmle yoldasligindan ibaret olsa gerek. İnsanlik buna ait potansiyelin tasiyicisi ve ureteci olacaktir..
Su anda bu gidisatin sinyalleri kurt orgutlulugu-deneyimleri ve kulturu uzerinden sekillenmekte ise de; karsit gorusteki kurt ve turk ittifakinin da gozden kacirilmamasinda fayda var.
Zira alisilagelen tarihsel izdusum: kapitalistlerle kendi yarattigi uydusu muhalifinin askeriyeyle oydasliklarindan ibaret. Buradan giderek toplumsal cinsiyet ceberrutunun da sistemle, dinlerle ve kiskirtilmis erkeklikle uyumu da unutulmamali.
Bunlarin karsisinda olan tek guc emekcinin gucu. Kadin Emekcileri temsil eden sendika temsilcileriyle ugrasarak korktuklari kadin itirazini ve emekciyi bertaraf etmenin ikisini birden yapmaya basladilar. Neo isveren-isci uzlasisina bile tahammul edemeyerek gozalti sinyalleriyle sermayeyi uyrarip yanlarina almaya, AB nin neo fonlu basarisina da ket vurmaya calismaktalar.
Kurt ve Turk Sosyalistleri sendikalardaki temsilcileri uzerinden emekcilerle isbirliginden vaz gecmeyeceklerdir. Bu her anlamda - her alanda hayata gecirilmeli, halklarin kardesliginin halklarin sevgililigine evrilmesiyle, irkciliga ket vurulmali, beraber ureterek beraberce ulesmenin yani sosyalizmin pratikleri yasanmali ve siyaseti yapilmalidir.
Ozel olan politiktir, en devrimci potansiyel ask tir. Sanat – doga ve tum insanligin sinirsiz uzamdaki paylasimciligi mulksuz yoksullugun ve kadin olma halinin deneyiminde- sozunde-ozunde politiktir. Kapitalizmin yok saydigi , bedavaya getirilen emek, sosyalizmin pratiklerine deneyim depolamis olup onumuzu gormemizi saglayacaktir. hadimioglu.blogspot.com Aysen Hadimioglu 4.haziran.2009 ankara

31 mayıs diyarbakır konuşmam

KADINLAR OLARAK HAKSIZ DÜNYAYA DİYORUZ Kİ:

“Edi Bese, Artık yeter, bizi dinleyin.”

Buraya Barışçıl, Sevgi dolu, Hak Adalet ve İnsaniyeti yeniden yaratmanın yol yordamını konuşmaya toplaştık.

Daha 2 gün önce İstanbul’da beraber olduğum Songül, Gülçin , Elif ve Yüksel’in aramızda olamayışını, daha pek çok kadının burada bulunamayışlarını kadınların demokratik haklarına mayın konması olarak algılıyor ve dağda, taşta kan revan haberlerle ya da evde şurada burada kadınları hapsederek susturmanın da aynı şekilde Demokrasiyi Mayınlamak olduğunu ifade etmek istiyorum.

Rahmetle andığım 40 bin insanımıza hep beraber ağıt yaktık, kayıplarımız her an artmakta.

Biz birbirimizin hatırını almayı, acısını paylaşmayı öğrenmek zorundayız. Birbirimizin acı kaynağı olmaya artık son verilmelidir. Bunu istemekten öte diretmeliyiz.

Konuşan anlaşanlarla, birbirini dinlemek üzere susanlarla el ele tutuşmak gerekiyor. Ezerek var olmanın da ezilerek kin tutmanın da bizlere her daim zararı oldu. Çok can kaybettik. Keşke bu kadar insanımız birbirini öldürmeden konuşmayı başarabilseydik. Onların anısına olsun. “Edi Bese, Artık yeter, bizi dinleyin.”

Ölenler akrabalarımız, kızımız, oğlumuz, kocamız- canımız ciğerimizdi- sevgililerimiz, sınıf arkadaşlarımız, komşumuzdu. Devlete, Aşirete, Kötücül ve İnsanlık dışı zalimlerin tümüne, dağdaki ve şehirlerdeki kadınlar olarak itirazımız var.

Birbirini kırıp geçiren, zaman içinde bizimde içimizde barınan erkekliği etkisizleştirmeye, sevgiyle ehlileştirmeye uğraşmalıyız.

Hep birlikte halkların birini diğerine üstün ve galip kılmadan, ortak ürettiklerimizi hakça üleşip - adaleti insanca tartalım. Bunun bayrağını, bunun milletini ve bunu koruyacak Devleti yeni baştan inşa edelim. Demokratik yollar bunun için açık tutulsun.

İç savaşın kanlı haberleri kadar, hatta daha ürkütücü rant katliamları olmaya başladı. Dünya malı dünyada kalıyor.

Ama malsız mülksüz kadını susturarak demokrasiyi mahfeden zalimlikler, taciz- tecavüz- koca dayağıyla korkutup ürkütmenin mayınları daha beter. geleceğimizi - insanlığı yok ediyor. Evlerimizi dayak haneye çeviren, sevgililerimizi cellada dönüştüren bu kör dövüşüne son verelim. Ne ezerek var olmaya, ne ezilerek kin biriktirmeye, ne de bunun usullerini evde denemeye gerek kalmasın.

Her doğurduğumuz çocuğu oturttuğumuz soframızda: onların tertemiz yeni fikirlere, yeni yol haritalarına, yeni görüşlere açık sözlerini dinlemeli, ilham almalıyız.

İnsanların ana dillerine saygı olursa, eğitim, sağlık ve insanca saygılı yaşamaları sağlanırsa – öncelikle güvenlikli mutlu evleri olursa; yaban ellerde amelelikle sefil perişan köleler haline getirilemezler. Özgüvenleri artar.

Tazecik saf dimağlarındaki harika ilhamlarla insanlığımızı da çoğaltırlar.

Biz kadınlar her sınıfın, her halkın en altta ezilenleriyiz; Cilamızı kaldırınca beş aşağı beş yukarı hepimiz aynı zulmün kurbanlarıyız.

Eyvallah etmenin, susup katlanmanın faydasızlığını öğrendik.

Kimsenin kimseyi ezmediği bir dünya mümkün. Biz kimseyi ezmeden daha hayırlı, güzel ve iyiyiz. Bize uyun.Dayaklı kötekli kötücül hapishane evlerimizde de mutlu değiliz. Fark ettik ki Devlet düzelmiyor evler düzelmeyince.

Devleti düzeltmek isteyen herkes kendisine çeki düzen versin.

Ey devletler, hükümetler ey kocalar, şefler patronlar; Kolordular hepinize sesleniyoruz:

“Edi Bese, Artık yeter, bizi dinleyin.”

Demokratik yolların açık kalmasını, bizim konuşabilmemizi, sokaklarda yollarda

yürüyebilmemizi sağlayın yeter. Korkup ürkmemize, üşümemize ve cildimizin solgunlaşmasına izin vermeyin. Ve bizi dinleyin, dinleyin.

Evde, sokakta, salonlarda, sendikalarda, iş yerlerinde bizi susturan mayınları birbirinden ayırt etmiyoruz. Evde koca, sokakta tacizci-tecavüzcü, sendikalarda hükumet, işyerlerinde patronun koyduğu bin bir operasyondan ağız açamaz-yaşayamaz olduk. Her gün bize yapılan bu operasyonlar, bütün dünyayı saran kötücül mayınlar bizce hayata kastediyor. Biri diğerini besliyor. “Edi Bese, Artık yeter, bizi dinleyin.”

Ayşen Hadimioğlu 31 Mayıs 2009 Diyarbakır

23 Nisan 2009 Perşembe

1923 yeniden inşa ediliyor

Son gunlerde 1923 un yeniden insa edildigi bir doneme girdigimizi sanmaktayim.
Ulkede azinliklarin verili haklari, ama gormezden gelinenlerin yok farzedilerek dizayni ve buna uygun muhalefetin olusmasi 1923 - 2009 sureci tamamlanmis.
Buna göre toplumun azinlik haklari kirpilarak - onlar da yonetim kadrolarinda sivil kurumlarda yer alarak sanki sikeyle bugunlere gelinmis. İki geri bir ileri vs. Yani hep bir geri bir geri icin ugrasilmis.
Sendikalar ve meslek odalari: yasaklanan seyin itirazi uzerinden dizayn edilmis.
Nevruz yasak: yasak kalksin- bayram yapmaliyiz../ Kürtler yonetim kadrolarinda -fermuar bulunsun ama kendilerini ifade etmeleri de (entellektuel asimile olma hali) onlensin.
Arada yasaklanan seye itiraz icin onculuk yapilsin. Örnegin nazim hikmet okumak yasak sa : illede okuyacagiz talebi -cezalanma vs surdu gitti.
1 mayis isci emekci nin kazanimlari anlaminda hafizamizda yer etmedi. Kanli-eziyetli-izin verilmeyen bayram, olulere saygi ama sonuc olarak iscinin kazanilmis haklari mertebesine hic erisemedi. Oldurulen sendika baskanlari dilimize pelesenk oldu. Ne yaptigi, hangi ileri hamleden dolayi olduruldugu, o hamlenin elan ne asamada oldugu hep unutuldu!?
Mitingler - secimler ticareti ziplatan-bayrak flama vs ile matbaa kurduran ceper tuccarlariyla hep varoldu.
Ama kronolojik diyagrama vurdugumuzda etkisi stk larin tepe organlarinin gudumunde kaldi. Uye azaldi- ilgisizlesti.

Bu gun: 1923 tenberi suregelen duzenin yeniden az daha sahicilesmeye - kismen de olsa tabana dayali insa edilmeye calisildigini farkediyorum.
Mecliste DTP milletvekili kadinlar Halide Edip tarzi tayyörleri, muhakkak orgutlerinin sıkı kurallarıyla hareket etmeleri- hatta adayliklarının bile ust bir yetke tarafından belirlenisi ile pek tanidik bir etki birakmakta.
Ama Kadinlarin karar organinda erkek destegi ile varolusunu- erkeklerin tam bir dayanismayla kadin vekillerin arkaplanini yukledigini, becerilerini tesvik ettigini de goruyoruz. Kadinlarin deneyimledigi hersey guven veriyor.
Osmanlinin Almanlara teslim ettiği askeri nizam, 1923 ten sonra almanlardan devir- sonra Nato ile ABD ye teslimiyet , gunumuzde Nato nun cokusu ile cetelesen Gladiosunu - ve bu gladio nun is edindigi hedefindekilerle birlikte temizleniyor.
Bu islemden sonra Savunma masada cozulebilen kurmayliga evrilecek gibi.

1923 yeniden dizayn edilirken: evvelki duruma uygun , en son 12 eylülde kan takviye edilmis kurumlar devsirilip , bunlari var eden yasaklamalarla-(pencereden atan) kosup asagi tutan(kurtarici muhalif kanat) pozisyonlari ilga edilmekte.

iheb yasaklari kalkinca, sendikalar uyesini; meslek odalari tabanini ifade edecek-talepkar olacak, sistem alacakaranlik kusagindan cikip- liberallesmeye ama asil onemlisi Demokratiklesmeye dumen kiracaga benzer. Sanci devlet katindaki gelirlerin paylasiminda. Bu belediyeler demek oluyor.

Turk devleti- turklerin ezen ulus oldugu vurgusu icin kiskirtilan bebeklerin katillesmesine ihtiyac olmadan, ajitatif cinayetsiz- dayaksiz-iskencesiz kurgulanmaya calisilmak zorunda. itirazci sahici -muhalefetle - ici dolu talplerin liberalize edilmesi donemine giriliyor. Su anda olan biten bu.
Yani her eve komur vererek dizayn edilen asgari ucretin arttirimi emekcinin kazanimi olarak patrona yikilacak. Bu liberalizmle mumkun, ama kazanilmis degil verilmis hak, alisilagelmis muhalif icin kafasini calistirmak demek ki? Zorda, sol cokuyor-neresinden tutsak, taban uye yuzbinler binler idi, ama isteklerini soylemiyor bile. Das dingil STK lar payanda olacak dağ ariyor.
Ote yandan;Yasal Azinliklar da kendini kanitlamis Kurt halki gibi masaya oturmayi ve paylasimda goze alinmayi istiyor.
Demokratik mevzilerdeki DTP kazanimlarinin tirpanlanmasi devlet ile AKP nin birlikte pay alma lokmasina DTP disindakilerin de talepkar olmasiyla ilgili, gibi. Yani DTP secimlerdeki basarisini arttirinca Devletin oz evladi olmaya aday. Ama azinlik muhalefeti kürt kartinin arkasina sakladigi, adeta iskan ettigi isteklerini boca edemiyor. Sikinti biraz da buna matuf.
DTP demokratik ozlemleri gideriyor, parti uyesi bir yana halkin nabzinada sahip, kadin kotasi uyguluyor, kadinlarin ardinda hazir bir erkek takviye gucu elan bulunuyor.
Turkler, kendileri adina yapilan katliamlari benimsemiyor ve reddediyor: kmaras- corum-sivas gibi katliamlari turk olma adina kimsenin sahiplenmedigi toplumsal bir uyanis ta hissediliyor. Ama bukotucul olaylari katliamlari durdurma gorevlisi iken seyreden-mudahale etmeyen kurumsal yapilar islevsizlikten tasfiye ediliyor. Ergenekonda en cok feryad edenler bu ayakta uyuyan kullanilmis olanlar. Zaten azap veren magduriyet te bunlar tarafindan dillendiriliyor.
Cunku halk uyandi, savas -kavga istenmiyor. Ergenekon yargilamasi : hukuki kotucul uygulamayi baskalarina reva goren bir kesime hak ve hukukun kendilerine de lazim oldugunu ogretti diyebiliriz. Bu gelismelerin darbe - iyi devrim vs ile degil taban oylari-egilimleri ve mucadelesini ovguleyen isareti cok onemli.
1923 te 1934 e kadar suren iyicil donemin 1934*2009 gerileme (iki geri bir ileri) arasini atlayarak yeniden kenarlarini yaslayip koselerini belirginlestirdigini ama her uzun kenarin digerine yaslandigi bir mekanizmayi an be an oyulgadigini gorebiliyorum. aysen hadimioglu.





--
aysen.hadimioglu

25 Mart 2009 Çarşamba

ŞARLO : YOKSUL ve PROLETER

Yoksul ve Proleter

“Şarlo’nun (Charlie Chaplin) son numarası, Sovyet ödülünün yarısını rahip Pierre’in kasasına aktarması. Gerçekte, bu davranış proleterle yoksul arasında bir yaratılış eşitliği kurma anlamına geliyor. Şarlo proleteri her zaman yoksulun çizgileri altında görmüştür; oyunlarının insansal gücü bundan kaynaklanır, ama siyasal bulanıklıkları da öyle. Şu hayranlık verici filmde, Modern Zamanlar’da (1936, The Modern Times), çok belirgindir bu. Şarlo burada durmamacasına proletarya izleğine dokunur, ama hiçbir zaman siyasal olarak üzerine almaz bu izleği; gözlerimizin önüne serdiği şey gereksinimlerinin dolaysız niteliği ve efendilerinin (patronların ve polislerin) elinde yozlaşmasıyla tanımlanan, kör ve aldatılmış bir proleterdir daha. Şarlo için, proleter hala aç bir insandır: açlık gösterimleri Şarlo’da her zaman destansıdır: sandviçlerin ölçüsüz büyüklüğü, süt ırmakları, daha ısırılır ısırılmaz, umursamazlıkla atılan meyveler; acı bir alayla, yemek makinesi (patronsal özdendir) ancak çok ufak parçalara ayrılmış ve gözle görülür biçimde tatsız besinler sağlar. Şarlo insanı, açlığına gömülmüş durumda, siyasal bilinçlenme düzeyinin hemen altında yer alır her zaman: onun için grev bir yıkımdır, çünkü açlığın gerçekten kör ettiği bir insanı tehdit etmektedir; bu insan işçi koşuluna yoksul ile proleterin polisin bakışları (ve tekmeleri) altında birleştikleri anda erişir ancak. Tarihsel açıdan, Şarlo aşağı yukarı Restorasyon (1815-1830) dönemi işçisini, makineye karşı ayaklanmış, grev karşısında ne yapacağını şaşırmış, ekmek sorunuyla (sözcüğün gerçek anlamıyla) büyülenmiş, ama hala siyasal nedenleri anlayacak, ortak stratejinin zorunluluğunu kavrayacak düzeye gelmemiş, niteliksiz işçiyi canlandırır.

Ama henüz devrimin dışında kalan bir tür ham proleter çiziği için sonsuzdur Şarlo’nun canlandırma gücü. Daha hiçbir sosyalist yapıt emekçinin alçalmış koşulunu bunca şiddet, bunca yücelikle dile getirmeyi başaramamıştır. Sosyalist sanatın hep devrim öncesindeki insanı, yani hala kör kalan, ama acılarının ‘doğal’ fazlalığıyla devrim ışığına açılmak üzere olan, yalnız insanı ele alması gerektiğini belki yalnız Brecht sezinlemiştir. Öteki yapıtlar, işçiyi Dava ve Parti’yle paylaşılan, bilinçli bir savaşa katılmış olarak göstermekle, gerekli, ama sanatsal güçten yoksun bir siyasal gerçeği sunarlar.

Şarlo ise, Brecht’in görüşüne uygun olarak, körlüğü öyle bir biçimde gösterir ki, izleyici hem körü, hem de gösterisini görür; birinin görmemesini görmek, onun görmediğini yoğun bir biçimde görmenin en iyi yoludur: Guignol’da da Guignol’un görmüyormuş gibi yaptığını çocuklar gösterir. Örneğin Şarlo hücresinde gardiyanlarca el üstünde tutulur, ülküsel bir Amerikan küçük kenteri yaşamı sürer: bacak üstüne atıp Lincoln’un portresi altında gazetesini okur, ama duruşundaki hayranlık verici kasılma onu tümüyle gözden düşürür, buraya sığınıp da içerdiği yeni yabancılaşmayı görmemenin olanaksız olmasını sağlar. En hafif tuzaklar bile boşa çıkarılır böylece ve yoksul durmamacasına baştan çıkmalardan uzaklaştırılır. Kısacası, insan-Şarlo bunun için her şeyin üstesinden gelir: her şeyden sıyrıldığı, her türlü desteği teptiği, insanda yalnızca insana güvendiği için, Şarlo’nun anarşisi siyasal açıdan tartışılabilir, ama sanatta devrimin belki de en etkin biçimini sergiler.”

Roland Barthes, Çağdaş Söylenler, Çev: Tahsin Yücel ...


------