15 Mart 2009 Pazar

2003 ecevit+2004- 2008-2009 tayyip erdogan TUBiTAK hukumetleri:al birini vur öbürüne

http://www.sol.org.tr/index.php?yazino=27755 tiklayin sarkiyi dinleyip okumayi surdurun lutfen.
2003 te Ecevit le baslayan ve erdogan hulkumetleri ile devam eden yagmacilik devam ediyor.
halkin dogal kaynaklarini har vurup harman savuran talan kah sair-karaoglanlarla , kah ortacisol ulusalcilarla, kah semavi paydaslarla surup gidiyor.
bilim yuvalari kadar kurumlari da el-pençe-dur-divan.

12 eylul ve kendini tekrarlayan muhalif dizilemi; kadrolastik kadrolasamadik- hep sana mi azcik ta bana mantigi ile elestire-dursun 2003 ten buyana olanlara bir bakalim.
2003 yasa teklifi Ecevite ait.
orman-kiyi-tarim alanlarindaki aramayi serbestlestiriyor. bergama-kaz daglari vs cevreyi hor goren - aramayi kolaylastiran - genisleten- izni sunduren imkanlar sunuyor. siyanure pudra bile suruluyor.
tepki uzerine yasa rafa kalkiyor - Tanridan yardim bekleniyor. ve 2004 de erdogan hukumeti tekrar gundeme suruyor.
jeolojinin 2003 te aramadan çıkartilmasi, oda nin saglam durusu ile ozdes. (2 önceki yaziya bak)

2004 te Maden yasasina av. ARiF ALi Cangı ve bir avukat arkadasi itiraz ediyor. 2008 de tubitak mutalaa veriyor. Dalya.(bir onceki yaziya bak.)
2008 başında anlı şanlı TÜBİTAK mutalaası ile maden yarama yasası çıkıyor.

Günümüzde DARWiN'in kapak olamayisi tepki aliyor almasina da: Darwin'in tıbben okadar yuksek bir onaylanmisligi var ki, kapaktaki inkarı politik bir amaca matuf numara bile olabilir. Yani Darwin in engellenmesi lafta kalir.Politik körleşmemizi sağlayıp yobazlar geliyor teranesi ile uyutulabiliriz.
Ama Madenler, ormanlar gitti gider.
Kurumus 60 yillik bir agac dusunun. Ve fellini filmlerindeki gibi onun yokolup gttigi bir yangin farzeyleyin.
Bu agacin buyumesi, yesermesi, tozlarini sevgililerine postalamasi ve goge dogru neselenmesinin her yil fotografini cekin, filme alin alin.
Sonra bir yanginda ya da testere ile kurumus uzuuun boyunun dibinden tirpanlandiginin, filmini cekin: yerde bir kütük.
Ormanin tazecikken yakilip kesilmesinin, maden arayacagiz diye bicilmiş cevre felaketinin vahsetinin az otesinde bu fellini de filmini hayal edin. bu uzuuun yillar yasayip kurumus-goge dogru seslenen sızıltılı agacin bile yerinin doldurulmasinin imkansizligini bir düşünün.
MADEN arama cevre imhasi her devrimci irade tarafindan engelleniyor. Ve hatta kendi yerelindeki halkin bilinciyle bile basedemez durumdadir.
Buradan bakinca fellininin kuru kavaklarinin bile deger bicilmez harikaligina bursa bld bsk adayi celik kanatli ikbal polat in , izmir bld bsk adayi hakbilimci arif in kurtariciligi okadar da çok gerekiyor ki. aysenhadimioglu.blogspot.com

2004 Av AliArifCangi, ÖmerErlat'ın Maden arama yasası için Cumhur başk.ndan veto istemi

5177 Numaralı Maden Kanununda Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunu'nun değerlendirilmesi:

Av. Arif Ali Cangı ve Av.Ömer Erlat tarafından Cumhurbaşkanına gönderilen yazıdan alınmıştır.

3 Haziran 2004


Yasa ile özetle;

· Ormanlar hesapsızca yok edilip, madencilik faaliyetine açılacaktır.


· Ülkemizin ender doğal zenginliklerinin korunduğu milli parklar, özel koruma bölgeleri, ağaçlandırma alanları, tabiat parkları, tabiat alanları, tabiat anıtları, özel koruma bölgeleri, doğal ve kültürel sit alanları madencilik faaliyetine açılacaktır.


· Kentlerin imar alanları, turizm bölgeleri, kültür alanları madencilik faaliyetine açılacaktır.

· Su havzaları, sulak alanlar, karasuları, içme suyu havzaları madencilik faaliyetine açılacaktır.

· Tarım alanlarımız, meralarımız, kıyılarımız madencilik faaliyetine açılacaktır.

· İşletmelerin insan ve çevreye vereceği zararların önlenmesi için uygulanan ÇED prosedürü madencilik faaliyeti için uygulanmayacaktır. Madencilik faaliyetinin insan ve çevre sağlığına getireceği olumsuzluklar denetim dışı bırakılmaktadır.


· Kültür ve tabiat varlıklarının belirlenmesinde madenci çıkarı öncelikli olacaktır.

· Madencilerin, gerçeğe aykırı ve yasa dışı beyanları ile kanuna aykırı tutumları sadece uyarı ile geçiştirilecek, haklarında ceza yasaları işletilemeyecektir

Yasa, madenciliğin sorunlarına da çözüm getirmemektedir. Herşeye karşı madenciliği hedefleyen tasarı, ülkemizin madencilik sorunlarına da çözüm getirmemektedir. Tasarı yalnızca ülkenin yer altı kaynaklarının hiçbir kayıt ve kısıtlama olmaksızın yeraltından çıkartılması ve işlenmeden yurtdışına çıkartılmasını sağlamakta , üstelik başka hiçbir sektöre sağlanmayan imtiyaz ve teşviklerle desteklenmektedir. Maden işletme ruhsatlarına kutsallık ve dokunulmazlık sağlanarak kamu elindeki kaynaklar, çok uluslu şirketlere aktarılmaktadır.

· Madencilik alanındaki kamu girişimciliği tamamıyla tasfiye edilecek,


· Çok uluslu yabancı ortaklara madencilik imtiyaz ve teşvik uygulamaları ile birlikte yatırım olanakları sunulacak,


· Ülke sanayisi için değil, dış satım ve batı metropollerine yönelik hammadde üretimi öne çıkarılacak,


· Madencilik politikaları, piyasalar tarafından belirlenecektir.

Sömürgeler dışında, dünyanın hiçbir yerinde, yabancı sermayeye madencilik sektöründe dış satıma teşvik ve imtiyazlı yatırım izni verilmemektedir. Bu haliyle bu yasa, bir sömürge ülkesinde dahi görülemeyecek kıyıma yol açacaktır.


5177 sayılı yasa temel mantığı kamu yararını değil madenci çıkarını hedeflemektedir. Tüm doğal ve kültürel zenginliklerin korunmasını, insan ve çevre sağlığının korunmasını amaçlayan özel yasalardaki hükümler madencilik faaliyetlerinin sınırsızca yürütülebilmesi için 5177 sayılı yasa ile ayıklanmıştır.

Bu yasa, Anayasanın çevre ve insan sağlığının korunmasına ilişkin bir çok hükmünü ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerdeki yükümlülüklerimizi ihlal etmektedir. Yasa ile bu günün ve gelecek kuşakların sağlıklı yaşama ortamı yok edilecektir. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur.

Bu nedenle, sözü edilen yasa Sayın Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmamalı, TBMM'ne geri gönderilmelidir.

5177 Numaralı Maden Kanununda Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunu'nun değerlendirilmesi:
Av. Arif Ali Cangı ve Av.Ömer Erlat tarafından Cumhurbaşkanına gönderilen yazıdan alınmıştır.

3 Haziran 2004

Önceki dönem (Ecevit) Hükümeti tarafından TBMM'ne sunulan "Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı" yöneltilen eleştirilere rağmen, yeni hükümet tarafından tekrar TBMM gündemine getirilmiştir. Tasarı yaklaşık 2 yıldan bu yana süren tartışmalar sonunda 26 Mayıs 2004 tarihinde TBMM Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş, onay için Cumhurbaşkanı'na gönderilmiştir.
Kamuoyundan gelen yoğun tepki nedeni ile TBMM komisyonlarında tasarıda kimi iyileştirmelere, örneğin zeytinlik alanları madencilik faaliyeti kapsamı dışında bırakılmasına karşın, eleştirilen diğer noktalarda kayda değer bir değişiklik yapılmamış, aksine tabiat parkları, özel koruma bölgeleri gibi alanlarda da madencilik faaliyetinin yolu açmıştır.

Bu yasa değişikliğinin temel anlayışı, özetle; "Çevrenin geliştirilmesi, insan ve çevre sağlığı ile ülkemizin doğal ve kültürel zenginliklerinin korunması, madencilik faaliyeti önünde bir engeldir. Hiçbir sınırlama olmadan, ülkenin ormanlarında, sulak alanlarında, milli parklarında, koruma altına alınmış doğal kültürel sit alanlarında madencilik yapılmalıdır. Bu amaçla madencilik faaliyeti önündeki çevre ve insan sağlığı ile doğanın korunmasına ilişkin mevzuat engelleri tamamen kaldırılmalı yada işlevsiz kılınmalıdır."

Geçtiğimiz yıl Haziran ayı içinde kimi gazetelerde çıkan haberlere göre; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Uşak-Eşme Kışladağ mevkiinde siyanürle altın çıkartmayı planlayan Kanadalı El Derado Firması yetkilileri ile görüşerek, onlara sözler vermiş, firma yetkililerinin; ".Bergama'da yaşanan sıkıntıları yaşamak istemediklerini, Bergama'da daha önce yaşanan olaylar ve AKP Hükümeti'nin madenciliğe bakışı konusundaki." sorularına, Başbakan Recep Tayip Erdoğan; ".Merak etmeyin, Bergama'da yaşanan olaylar yaşanmayacak. Biz yeni bir madencilik yasası hazırladık. Maden konusunda yabancı sermayenin Türkiye'ye çekilmesine yönelik çalışmalarımız hızlandırdık, yabancı sermayeye her kolaylığı sağlıyoruz, engelleri kaldırıyoruz." karşılığını vermişti. Başbakanını bu açıklamalarından da yasanın amacı anlaşılabilmektedir.


Yasanın 3. maddesi ile Maden Kanununun 7 nci maddesi değiştirilmiş; Orman, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, kara avcılığı alanları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı, tarım, mera, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları ve sahil şeritleri, karasuları, turizm bölgeleri, alanları ve merkezleri ile kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri, askerî yasak bölgeler ve imar alanları ile mücavir alanlarda madencilik faaliyetlerine açılmıştır. Bu alanlarda, çevresel etki değerlendirmesi, gayri sıhhî müesseseler ile ilgili hususlar dahil madencilik faaliyetlarinin nasıl yürütüleceği, Bakanlar Kurulu tarafından çıkartılacak bir yönetmelikle düzenlenecek. Çevresel etki değerlendirmesi işlemleri Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından, diğer izinlere ilişkin işlemler de ilgili bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca çevresel etki değerlendirmesi sürecinde en geç üç ay içinde bitirilecek.İmar alanları içinde kalan madencilik faaliyetleri, ilgili yerel merciden izin alınarak yapılacak, ancak ruhsat alındıktan sonra imar alanları içine alınan maden sahalarına bu hüküm uygulanmayacak. Kamu hizmeti veya umumun yararına ayrılmış yerlere ve bu tür tesislere 60 metre mesafeye kadar madencilik faaliyeti yapılabiilecek. Maden arama faaliyetleri, bu Kanunda sayılanlar dışında herhangi bir izne tâbi olmayacak, işletme faaliyetleri ise, bu Kanuna göre Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliğe göre yürütülecek.. Maden işletme faaliyeti ile Devlet ve il yolları, havaalanı, liman ve baraj gibi kamu yatırımlarının birbirlerini engellemesi halinde, bu yatırımlara alternatif alanlar yaratılacak, alternatif alşanlar bulunmaması halinde, madencilik faaliyeti kısıtlanabilecek, bu durumda maden işletmesinin yatırım giderleri, lehine karar verilen tarafca karşılanacak. Bu yasa maddesi hükümlerinin beş yıl içinde üç kez bu maddenin ihlâli halinde ruhsat iptal edilebilecektir.


Yasanın bu düzenlemesi ile; Orman, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, sit alanları, tarım alanları, su havzaları ve benzeri doğal ve kültürel zenginlikleri olan ve bu sebeple koruma altına alınmış alanlar madencilik faaliyetine açılmaktadır. Yasanın bu gibi alanlarda madencilik faaliyetinin tabi olacağı Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ve Gayri Sıhhi Müessese (GSM) değerlendirmesinin çıkarılacak yönetmelikle yapılacağını belirmiş olması korunması gereken doğal ve kültürel zenginliklerimiz üzerinde mevcut ÇED ve GSM Yönetmeliklerinden farklı bir yönetmelikle madencilik faaliyetinin sürdürüleceğini düzenlemektedir. Çevre ve Orman Bakanlığının ve Sağlık Bakanlığının doğrudan görev ve yetki alanında bulunan bu konulardaki işlemlerin bu bakanlıklar tarafından yapılması gerekirken ÇED'le ilgili Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, GSM ile ilgili Sağlı Bakanlığı'nın yetkileri ortadan kaldırılmaktadır.

Oysa, mevcut ÇED Yönetmeliğinde madencilik faaliyetine açılan doğal ve kültürel varlıklarımız, "Ülkemiz mevzuatı ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler uyarıca korunması gerekli görülen DUYARLI YÖRELER" olarak tanımlanmıştır. Mevcut mevzuat ve ülkemizin taraf olduğu uluslar arası sözleşmeler gereğince korunması zorunlu olan doğal ve kültürel zenginliklerin bulunduğu alanlarda madencilik faaliyetine izin verilmesi uluslararası sözleşmelere aykırılık teşkil ettiği gibi;


· Anayasanın 43. Maddesi gereğince kıyılardan yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceğine,

· Anayasanın 45. Maddesi gereğince Devletin tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanımının önlenmesine ilişkin ödevlerine,

Anayasanın 56. Maddesi gereğince sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkına ve devletin çevreyi geliştirme ve çevre sağlığını koruma ödevine,

Anayasanın 63. Maddesi gereğince Devletin, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını sağlama ödevine, açıkça aykırılık içermektedir. Yasa Anayasanın sayılan hükümlerini ihlal etmektedir.

Esasen yasa ile doğal ve kültürel zenginliklerin korunmasındaki kamu yararı genel amacı madencilik faaliyeti yürütecek belli bir grupların özel çıkarı için ihlal edilmektedir.

Yasa değişikliği ile ÇED ve GSM izinlerini alma sürecini 3 ayla sınırlandırmıştır. Bunun anlamı bu süreçlerde yapılacak araştırma ve incelemelerin üstün körü yapılacağı anlamına gelmektedir.

Düzenlemeye göre bir kere ruhsat alındıktan sonra, saha imara açılsa dahi, yerel yönetimlerin hiç bir yetkisi olmayacak, kamu hizmetleri ve genelin yararına ayrılmış yerlere ve yapılara 60 metre, özel mülk arazilere 20 metreye kadar maden işletmesine izin verilecek, yerleşim yerlerine, kentlerin içine kadar sokulan maden sahaları açılacaktır.

Yasanın 4. maddesi ile Maden Yasası'nın 9. maddesi ile değişiklik yapılmış, madencilik faaliyetlerinin Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek teşviklerden yararlandırılacağı düzenlenmiştir. Yukarıda belirttiğimiz Başbakanın çok uluslu maden şirketine verdiği sözlere bakacak olursak, bu teşvikler çok geniş olacak, ülke kaynakları peşkeş çekilecektir.

Yasanın 5. maddesi ile Maden Yasası'nın 10. maddesi ile yapılan değişiklikle; gerçek dışı veya yanıltıcı beyanda bulunmak suretiyle bu Kanun hükümlerinin uygulanmasını engelleyen ve haksız surette hak elde eden ruhsat sahipleri 5 yıl içinde 3 kez bu fiili işlerlerse ruhsatları iptal edilecek. Bu fiilller, yönetmelikte tanımlanacak, yönetmelikte tanımlananların dışında bu madde uygulanmayacak. Yani gerçek dışı veya yanıltıcı beyanlarla beş yıl bir maden işletmesi sürdürülebilecek.

Yasanın 8. maddesi ile Maden Yasası'nın 14. maddesinde yapılan değişiklikle, işletmeden alınacak devlet hakkı hesaplanırken, ruhsat sahibinin beaynının esas alınacaktır. Bu konuda yeterli bir denetim öngörmemektedir.


Yasanın 11. maddesi ile Maden Yasası'nın 11. maddesinde; hiçbir inceleme yapılmadan verilen arama izni süresi içinde rezervin % 10'unun üretilmesi ve satışına izin verilebileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile ÇED süreci ve GSM izni olmadan arama ruhsatı ile rezervin % 10 işletilebilecek, insan ve çevre sağlığı için çok büyük riskler ortaya çıkabilecektir.

Yasanın 12. maddesi ile Meden Yasası'nın 24. maddesi değiştirilmiştir. Bu düzenlemede, yeterli araştırma ve inceleme yapılmadan 10 yıldan 60 yıla kadar işletme ruhsatı verilebileceği öngörülmektedir.


Yasanın 20. maddesi ile Maden Yasası'nın 46. maddesine eklenen fıkralarla; İşletme ruhsatı safhasında işletme faaliyetleri için gerekli olan özel mülkiyete konu taşınmaz, taraflarca anlaşma sağlanamaması ve işletme ruhsatı sahibinin talebi üzerine Bakanlıkça kamu yararı bulunduğuna karar verilmesi halinde kamulaştırılacağı, Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufundaki yerlerde yapılan madencilik faaliyetleri için bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra kira, ecrimisil alınmayacağı düzenlenmiştir. Bu yasanın uygulaması ile maden işletmelerinden kira ve ecrimisil alınmayarak, ek teşvikler sağlanmakta, bir özel şirketin işletmesi kamu hizmeti gibi değerlendirilip, özel mülkler kamulaştırılmasının yolu açılmaktadır. Bu durum hem kamu yararı kavramının sulandırılması hem de mülkiyet hakkının özüne dokunan sonuçlar doğuracaktır.


Yasanın 26. Maddesi ile 2863 sayılı yasanın 7. maddesi değiştirilerek Korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespitinde Kültür ve Turizm bakanlığı dışındaki kuruluşların görüşlerinin esas alınması, korunması gerekli doğal ve kültürel varlıkların belirlenmesinde de koruma ile kamu yararının değil bu alanlarda madencilik faaliyeti yapacak çevrelerin çıkarlarının korunması hedeflenmiştir. Bu yasa hükmü de Anayasanın yukarıda sayılan hükümlerine ve uluslararası sözleşmelere aykırılık teşkil etmektedir.


Yasanın 27. Maddesi ile 2863 Sayılı Yasanın 53. Maddesi değiştirilerek Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Yüksek Kurullarına Maden İşleri Genel Müdürü veya Yardımcısı üye yapılmaktadır. Koruma Yüksek Kurulunda Maden İşleri genel Müdürünün işlevi ne olacaktır? Yasanın bu hükmü ile doğal ve kültürel zenginliklerin korunmasına ilişkin kararlarda; madencilerin çıkarlarının esas alınması amaçlanmaktadır.

Yasanın 28. Maddesi ile Petrol ve jeotermal kaynak ve maden arama faaliyetleri ÇED kapsamı dışına alınmıştır. Böylece, Çevre Kanunu'nun temel mantığı ihlal edilerek maden arama faaliyetlerine çevre koruma mevzuatından muafiyet sağlanmaktadır. İnsan ve çevre sağlığına aykırılığı tartışmasız olan bu gibi faaliyetlerin ÇED denetimi dışına alınması Anayasanın 56. Maddesi ile Devlete yüklenen çevre ve insan sağlığını koruma ödevinin de bir ihlalidir.

Yasanın 31. maddesi ile Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanununun 15 inci maddesinde değişiklik yapılmıştır. Milli Parklar Kanunu, Milli Ağaçlandırma Ve Erezyon Kontrolu Kanununda yapılan değişikler de esasen kanunların kamu yararı amacıyla düzenlenmiş koruma fonksiyonun madencilik faaliyetleri için ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir.


Yasanın 32. maddesi ile 20.11.1981 tarihli ve 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 20 nci maddesinde değişiklik yapılmıştır. İSKİ Yasasında yapılan bu değişiklik İstanbul'un ve diğer Büyükşehir belediyelerinin içme suyu havzalarının maden arama ve işletme faaliyetine açılmasını sağlayacaktır. Yasa Tasarısının gerekçesinde bu amaç vurgulanmıştır. Büyükşehirlerde yaşayan yurttaşların sağlıklı yaşama hakkı, devletin de sağlığı koruma ödevi madenci çıkarları için ihlal edilmektedir.

Yasanın 34. Maddesi ile Orman Yasası'nın 16. maddesinde yapılan değişiklikle devlet ormanlarında madencilere sınırsız tahribatın önü açılmaktadır.

Yasa ile özetle;

· Ormanlar hesapsızca yok edilip, madencilik faaliyetine açılacaktır.


· Ülkemizin ender doğal zenginliklerinin korunduğu milli parklar, özel koruma bölgeleri, ağaçlandırma alanları, tabiat parkları, tabiat alanları, tabiat anıtları, özel koruma bölgeleri, doğal ve kültürel sit alanları madencilik faaliyetine açılacaktır.


· Kentlerin imar alanları, turizm bölgeleri, kültür alanları madencilik faaliyetine açılacaktır.

· Su havzaları, sulak alanlar, karasuları, içme suyu havzaları madencilik faaliyetine açılacaktır.

· Tarım alanlarımız, meralarımız, kıyılarımız madencilik faaliyetine açılacaktır.

· İşletmelerin insan ve çevreye vereceği zararların önlenmesi için uygulanan ÇED prosedürü madencilik faaliyeti için uygulanmayacaktır. Madencilik faaliyetinin insan ve çevre sağlığına getireceği olumsuzluklar denetim dışı bırakılmaktadır.


· Kültür ve tabiat varlıklarının belirlenmesinde madenci çıkarı öncelikli olacaktır.

· Madencilerin, gerçeğe aykırı ve yasa dışı beyanları ile kanuna aykırı tutumları sadece uyarı ile geçiştirilecek, haklarında ceza yasaları işletilemeyecektir

Yasa, madenciliğin sorunlarına da çözüm getirmemektedir. Herşeye karşı madenciliği hedefleyen tasarı, ülkemizin madencilik sorunlarına da çözüm getirmemektedir. Tasarı yalnızca ülkenin yer altı kaynaklarının hiçbir kayıt ve kısıtlama olmaksızın yeraltından çıkartılması ve işlenmeden yurtdışına çıkartılmasını sağlamakta , üstelik başka hiçbir sektöre sağlanmayan imtiyaz ve teşviklerle desteklenmektedir. Maden işletme ruhsatlarına kutsallık ve dokunulmazlık sağlanarak kamu elindeki kaynaklar, çok uluslu şirketlere aktarılmaktadır.

· Madencilik alanındaki kamu girişimciliği tamamıyla tasfiye edilecek,


· Çok uluslu yabancı ortaklara madencilik imtiyaz ve teşvik uygulamaları ile birlikte yatırım olanakları sunulacak,


· Ülke sanayisi için değil, dış satım ve batı metropollerine yönelik hammadde üretimi öne çıkarılacak,


· Madencilik politikaları, piyasalar tarafından belirlenecektir.

Sömürgeler dışında, dünyanın hiçbir yerinde, yabancı sermayeye madencilik sektöründe dış satıma teşvik ve imtiyazlı yatırım izni verilmemektedir. Bu haliyle bu yasa, bir sömürge ülkesinde dahi görülemeyecek kıyıma yol açacaktır.


5177 sayılı yasa temel mantığı kamu yararını değil madenci çıkarını hedeflemektedir. Tüm doğal ve kültürel zenginliklerin korunmasını, insan ve çevre sağlığının korunmasını amaçlayan özel yasalardaki hükümler madencilik faaliyetlerinin sınırsızca yürütülebilmesi için 5177 sayılı yasa ile ayıklanmıştır.

Bu yasa, Anayasanın çevre ve insan sağlığının korunmasına ilişkin bir çok hükmünü ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerdeki yükümlülüklerimizi ihlal etmektedir. Yasa ile bu günün ve gelecek kuşakların sağlıklı yaşama ortamı yok edilecektir. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur.

Bu nedenle, sözü edilen yasa Sayın Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmamalı, TBMM'ne geri gönderilmelidir.

ecevit 2003 tbmm: JMO itiraz konuşması



Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Aydın ÇELEBİ’nin 3 Temmuz 2003
tarihinde Meclis Plan Bütçe Alt Komisyonunda Yaptığı Konuşma

Sayın Başkan, değerli komisyon üyeleri;

Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği-Jeoloji Mühendisleri Odası adına
sizleri saygıyla selamlıyorum.

3213 sayılı maden yasası ve bazı yasalarda değişiklik yapılmasına ilişkin
tasarı hakkında Jeoloji Mühendisleri Odası’nın önerilerini, görüşlerini
içeren, ayrıca madencilik sektörünün değerlendirmesini kapsayan
dosyalarımızı değerli komisyon üyelerine sunduk. Bunun dışında gerek maden
kaynaklarımız ve gerekse maden yasasına ilişkin görüşlerimizin yer aldığı
kitapçıklarla, ülkemizin önemli zenginliği Bor madenlerimize ilişkin
olarak hazırladığımız kitabı da görüş ve değerlendirmelerinize sunmuş
bulunuyoruz.

Ayrıca önceki oturumda konuşan Maden Mühendisleri Oda Başkanımızın dile
getirdiği görüşlere bütünüyle katıldığımızı, yaptığı açıklamanın altında
TMMOB’ye bağlı diğer on meslek odasıyla birlikte imzamız olduğunu
özellikle vurgulamak isterim. Bu nedenlerle görüşlerimi olabildiğince
özetleyerek anlatmak amacıyla tasarıyı iki ana başlık halinde
değerlendirmek istiyorum.

Birincisi, mesleki açıdan irdelemek olacak.

Tasarının konusu olan madenlerin oluşumundan, bulunduğu yere,
yerleşiminden, geometrisine ve hatta yok oluşuna kadar tüm olaylar
jeolojik süreçlerin bir ürünüdür. Doğada gördüğümüz herhangi bir taşın
maden olup olmadığına karar verebilecek yegane mühendislik disiplini,
aldığı eğitim gereği, jeoloji mühendisliğidir. Madenlerin türüne göre
nerelerde bulunabileceği bilgisi de bu eğitimin bir parçasıdır.
Dolayısıyla madenlerin nerede ve nasıl aranacağı konusu jeolojinin tüm
dünyada olduğu gibi temel uygulamalarından birisidir. Diğer yandan
madenlerin işletilmesi sırasında karşılaşılan hidrojeolojik, yapısal,
dokusal, tektonik, tenör değişimi, alterasyon, ayrışma vb. birçok olgu
yine jeoloji bilim ve mühendisliğinin konularını oluşturmaktadır..

Önümüzdeki tasarının amacı “madenciliğin önünün açılması”, bu kapsamda
arama ve işletmeciliğin teşvik edilmesi olarak özetlenebilir. Bu amaçla
3213 sayılı yasada değişiklikler yapılması öngörülüyor. Gel gör ki, tüm
dünyada kısaca zikrettiğim nedenlerle maden aramacılığında temel bilim ve
mühendislik disiplini olan Jeoloji Mühendisliği’nin ismi, meri yasada
olmasına karşın, tasarının 17. maddesinde çıkartılmış bulunuyor.

Dahası tasarıya göre madenlerimizi hangi mühendislik disiplininin
arayacağı bilinmiyor. Konuyla ilgili değişik platformlarda yapılan
toplantılarda kimi çevreler, her nedense bunun yönetmelikle
düzenlenebileceğini dile getirdiler.

Şimdi öğrenmek istiyoruz? Dünyada olduğu gibi ülkemizdeki kökleşmiş arama
kurumlarında aramacılığın temel mühendislik disiplini olan Jeoloji
Mühendisliği’nin 3213 sayılı yasadan çıkartıp, yönetmelikte zikredilmesi
fikri madenciliğimizin önünü açacak önemli bir değişiklik olarak mı
görülmüştür? Tersinden sorarsak jeoloji mühendisliğinin 3213 sayılı yasada
arama aşamasında yer almış olması mı madenciliğin önünü tıkamıştır? Tasarı
’nın bu hale gelmesinde Türkiye’deki kimi icraatlarını ülke ve kamu yararı
ışığında eleştirdiğimiz “kökü dışarıda” bazı çevrelerin etkisi olmadığını
ummak istiyoruz. İşletilmesi için büyük yatırımların yapılması gereken
madenlerin rezervini belirleme sorumluluğunu yüklenen mühendislik
disiplinlerinin-buna maden mühendisliği de dahildir- mevcut yetkilerinin
alınması bu alanda spekülatif rant sağlamaktan, kıt kaynaklarımızın israf
edilmesinden başka bir amaca yaramayacaktır.

Değerli komisyon üyeleri,

Madenler aranmadan, bulunmadan işletilemiyor. Yani “madenciliğin önünün
açılması için aramanın hem teşvik edilmesi hem de dünya ölçeğinde
uygulanan bilimsel-teknik yöntemlere uygun olarak ve ehil mühendislerce
aranmasının yasayla sağlanması gerekiyor. Bu çerçevede Jeoloji
Mühendislerini arama aşamasında yetkili kılan 3213 sayılı yasadaki
statünün korunmasını arz ediyorum.

Ayrıca bir kamu kurumu olmakla birlikte, tüm sektöre aramacılık anlamında
lokomotiflik görevini başarıyla yürüten MTA Genel Müdürlüğü’ne ilişkin
önerilerimizin yasada yer alması görüş ve dileklerimi takdirlerinize
sunuyorum.

Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri tasarı’nın mesleki bakış açısının
dışında, ülke, toplum ve kamu yararı açısından değerlendirilmesi gerekli.
Çünkü bir meslek odası olaylara sadece mesleki çıkarlar açısından bakamaz.
Odaların aynı zamanda toplumsal sorumlulukları ve kamuoyunu bilgilendirme
görevleri olduğu açıktır.

Bu anlamda madenler ne kadar çok aranırsa, bulunursa ve işletilirse
mesleğimizin bundan kazançlı çıkacağı ortadadır. Ancak maalesef yasaya
hakim olan, madenlerin hemen bulunup hammadde olarak ihraç edilerek
değerlendirilmesi anlayışı ülke ve toplum yararına olmayacaktır.

Dahası bürokrasinin azaltılması söylemiyle tasarıya konulan kimi hükümler
madenlerimizden elde edeceğimiz katma değeri ağırlıklı uluslar arası
şirketlerin kasalarına aktaracağı gibi, ulusumuza tahrip edilmiş bir doğa,
bozulmuş bir ekosistem, zehirlenmiş topraklar, kirlenmiş sular, kıyılar,
denizler kavrulmuş ormanlar bırakacak ayrıntılar içermektedir.

Oysa bütün bu zenginliklerimiz tıpkı madenler gibi ülkemizin doğal
kaynaklarıdır. Doğal zenginliklerimizi birini diğerine feda etmeden
değerlendirmenin yolları vardır. Ancak görünen o ki bu anlayış tasarı’ya
yansımamıştır.

Şimdilerde ülkeler ve onların doğal kaynakları sadece Irak’ta olduğu gibi
işgal ordularıyla özgürleştirilmiyor.Buna gerek duymadan ülkelerin
topraklarına bankalarla, ulusötesi şirketlerle ve onlara yol gösteren
yasalarla da girilebiliyor. Dünyada Türkiye büyüklüğünde maden ruhsatına
sahip dev tekeller ve onların uzantıları’nın ülkemizde de yüzlerce ruhsat
taleplerinin olduğu biliniyor. Ülkemizin 100.000 kilometrekaresini
kapsayan, ağırlıklı olarak altın aramasına yoğunlaşmış 12 yabancı şirkete,
974 ruhsat verilmiştir. Tasarının bu şekliyle yasalaşması halinde bu
şirketlerin ülkemizin yüzlerce yöresine daha üşüşeceği beklenmelidir.

Geçtiğimiz ay yasalaşan “Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu” Doğal
kaynakların aranması ve çıkarılmasına ilişkin hakları da kapsıyor. Buna
bir de meclisin gündeminde olan “Geri kalmış illerde istihdam yaratılması
ve yatırımların teşvik edilmesi hakkında kanun teklifi” de eklendiğinde,
önemli vergi muafiyetleri, vergi indirimleri, amaçlı harçlardan muafiyet,
işçi primlerinin devletçe karşılanması, hazine arazilerinin ve arsalarının
mülkiyetinin bedelsiz devri, elektrik ücretlerinde % 50, nakliyede % 50
indirim vb. gibi kolaylıklar bu uluslar arası şirketler için de geçerli.
Tasarının, yukarıda anılan düzenlemelerle birlikte düşünüldüğünde,
ülkemizden önemli kaynak transferini gerçekleşmesine hizmet edeceği
açıktır.

Yani halkımızın dişinden tırnağından artırılarak yaratılan değerler, bu
ulus ötesi şirketlerin daha çok kar etmesi için peşkeş çekilecektir.
Üstelik tasarı bu özveri karşılığında elde edilebilecek bir ekonomik
getiriyi de güvenceye bağlamıyor. Dahası bu işletmeler terk edildiğinde
bırakılan risklere ilişkin harcamalar da halkın üzerine yüklenecek.
Kısacası, doğamızı tahrip edip doğal zenginliklerimizi götürecek olan
ulus ötesi şirketlere yardımcı olmak için üste de para vereceğiz.

Bu gizli işgale karşı ise tüm yıpratılmışlıklarına karşın ulusal ve
toplumsal çıkarlarımızı, kısmen de olsa, koruyacak yasalar var. İşte bu
nedenle ÇED zaafa uğratılmak isteniyor, Orman, Zeytinlik, Mera, Kıyılar,
Tarım alanları, Tarihi, Kültür ve Turizm varlıklarımızı koruyan yasalar ya
bay pass edilmeye ya da delinmeye çalışılıyor. İşte bu yüzden medarı
iftiharımız, on milyondan fazla insanımızın yaşadığı İstanbul’a su veren
yasalar bile hedef alınabiliyor.

Bütün bu muhasaraya gerekçe olarak, “madencilikte bürokrasinin
kaldırılması” gösteriliyor. Oysa her durumda örnek gösterilen ABD’de bu
konuda 1872 tarihli ve “dinazor yasa” denilen bir yasa var. Bununla
birlikte toplam 26 yasa bu alanda alınacak izinleri öngörüyor. Bu
kapsamda 40-50 yerden izin alınması gerekebiliyor. Bu konularda maddeler
bazında yazılı olarak ayrıntılandırdığımız kaygılarımızı ve önerilerimizi
takdirlerinize arz ediyorum.

Bunları dile getirdiğimizde kimi meslektaşlarımızda dahil küçümsüyor, bir
çevreci modaya kapılmış marjinaller olarak görüyor bizleri. Oysa bilinsin
ki küçümsenen bu bereketli topraklardır. Binlerce yıllık jeolojik
süreçlerle oluşan topraklar sıkıldığında şüheda fışkırır. Ulusal kurtuluş
sırasında can veren ecdadımızın kanları hala ormanlarımıza, meralardaki
yeşilliklere de can verir. Ve o yeşillikler toprağımızı tutar. Ve
çocuklarımızın maması ve sütü o yeşilliklerden gelir. Ve bu cennet vatan
akılla, bilimle, sevgiyle ve cesaretle korunur.

Değerli milletvekillerimizin aziz vatanı tüm zenginlikleriyle koruması
dileğiyle saygılar sunuyorum.




Aydın Çelebi
JMO Başkanı